ReSToRaTöRLeR
  EBRU SANATI
 

Tarih boyunca hattatlar, nakkaşlar, müzehhipler, ressamlar, mimarlar ve daha pek çok sanatkar, var olan güzellikleri gözler önüne serme çabası ile sanat alemlerinde birer ışık olma görevi üstlenmiş ve geleceği aydınlatan birer nefer olmuşlardır. Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi ebru da zorlu, emek isteyen, geri dönüşü ve tekrarı olmayan, çok değişkenli usta-çırak usulü ile öğrenilen bir sanattır.

Bu konuda kaynaklarda farklı bilgiler yer almakla birlikte, ebru sanatının 15. yüzyılda Türkistan’da ortaya çıktığı ve İpek Yolu ile Anadolu, İran ve Hindistan'a yayıldığı söylenebilir.

İran kaynaklarına göre ebru sanatı, Hindistan’daki İranlılar tarafından İran’a getirilmiş, oradan Anadolu’ya yayılmıştır. Anadolu’ya gelen yabancı tüccarlar, diplomatlar ve seyyahlar aracılığıyla da “Türk Kağıdı” adıyla Avrupa’ya taşınmıştır.

Selçuklular döneminde resmi devlet belgeleri, evlenme ve kira akitleri, önemli anlaşmalar hep ebrulu kağıtlara yazılmış, böylece bu evraklar üzerinde tahrifat yapılması önlenmiştir.
Osmanlı'da da ebru sanatı, üzerinde yapılabilecek herhangi bir tahrifatı önlemek amacıyla, önceleri resmi evraklar ve çeşitli anlaşmaların yazılmasında ince desenli kağıtlar üzerinde kullanılmıştır. Zira ebru üzerinde yapılabilecek en ufak bir değişiklik yahut tahrifat kolayca belli olmakta ve bunu düzeltmek mümkün olmamaktadır. Daha sonraları Ebru sanatı, İslam sanatları arasında önemli bir yere sahip olmuştur.

Osmanlı’da büyük ilgi gören Ebru sanatı Fatih Sultan Mehmet döneminde sarayın nakkaş hanesinde görev yapan tezhipçiler tarafından kitap ciltleri, yazı pervazlarının süslenmesi ve hat sanatında kullanılmıştır.

En erken XVIII. yüzyıla dayanan Batılı kaynaklarda, ebru sanatı hakkında yeterli ve güvenilir bilgi bulunmamaktadır. Bu kaynaklarda, Türk ebrusunda öteden beri bilinen ve uygulanan taraklı ebru, bülbülyuvası ve battal ebru türleri Fransız, İtalyan, İspanyol ebrusu olarak tanıtılmaktadır. Buna karşılık ebru kâğıdı Türk kâğıdı veya Türk mermer kâğıdı olarak isimlendirilmektedir.

Ebru sanatıyla ilgili ayrıntılı bilgi veren en eski tarihli kaynak, 1608 yılında yazılmış olan Tertib-i Risale-i Ebri'dir.

Tarihi bilinen en eski ebru, İranlı hattatların en ünlülerinden ve nestalik yazının ustalarından olan Malik Deylemi'nin (1518 -1562) yazısının üzerinde yer aldığı 1554 tarihli bir ebrudur.
Bu sanatın en güzel örnekleri Türk sanatçıları tarafından verilmiş olup, ilk defa çiçek deseni Türk ebrusunda 1773 yılında Hatip Mehmet Efendi tarafından kullanılmıştır. Türk ebru ustalarının çoğu 19. yüzyıl ve sonrasında yaşamış ustalardır.

Selçuklular ve Osmanlılar döneminde pek çok ebruzen yetişmiştir. Bu ebru ustalarının eserleri varlıklı ailelerin evlerini süslemiş, aynı zamanda soylular arasında da birbirlerine hediye olarak gönderilmiştir. Ebru sanatının en güzel ve gelişmiş örnekleri, Süleymaniye Kütüphanesi’nde ve Topkapı Sarayı’ndaki yazma eserlerde yer almaktadır.

Ebru Sanatı'nın günümüze ulaşmasında, Üsküdarlı ebruzen Şeyh Sadık büyük rol oynamıştır. Onu müteakiben Hezarfen Edhem Efendi, Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman, bu sanattaki geleneği koruyarak, Ebru'yu güçlü bir sanat haline getirmişlerdir.

Tarih boyunca hattatlar, nakkaşlar, müzehhipler, ressamlar, mimarlar ve daha pek çok sanatkar, var olan güzellikleri gözler önüne serme çabası ile sanat alemlerinde birer ışık olma görevi üstlenmiş ve geleceği aydınlatan birer nefer olmuşlardır. Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi ebru da zorlu, emek isteyen, geri dönüşü ve  tekrarı olmayan, çok değişkenli usta-çırak usulü ile öğrenilen bir sanattır. Ebrular yani kağıdın üzerinde beliren renkli hareler, bazen yapım tekniğiyle bazen desenin yarattığı çağrışımlarla, bezen de deseni yaratan sanatçının adıyla anılırlar.

Ebru sanatı icra eden nice ebruzen de, hayal dünyalarında gizli olan şekilleri suya yansıtma, bununla da yetinmeyip bu imgeleri maddi dünyada kalıcı hale getirmek için doğanın kalbinde gizli malzemelerle, yaşam kaynağı suyun üzerinde birbirine hiç karışmadan yüzen renkler harmonisi oluşturma görevini üstlenmişlerdir sanki…

Bir diğer anlamda eşsizliği dokunuşlarda gizli olan ve her defasında yeni yeni ifadeler kazanan bir kağıt boyama sanatıdır; ebru… Başka bir ifadeyle de, suyun üzerine resim çizme sanatı denilebilir…

Geleneksel Türk El Sanatları içerisinde özel bir yere sahip olan ebru, Türk kültüründeki süsleme anlayışının, güzellik, estetik ve zerafetinin bir simgesidir. Ebru, tekne içinde oluşturulan o uçsuz bucaksız dünyanın, sonsuz renk kombinasyonları ile kağıda aktarılarak ölümsüzleştiği bir abide gibidir…

Ebrunun felsefesi itibariyle de farklı dünyalara kapı aralamaktadır. Ebruda bulut gibi şeffaf bir güzellik saklıdır. Bir şafak ya da grup vakti, kırmızı, sarı, lacivert ve mavinin muhteşem uyumundan bir ebrunun şekillendiği görülür. Yine bazı gecelerde gökyüzünün geniş bir ebru teknesi olduğu ve usta bir fırçanın  lacivert, mavi ve ışıklı beyazın tüm ayrıntılarıyla şekillendirdiği bir sanat zahir olur. İşte sanatkarların da yaptığı, bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirmek ve kağıt üzerinde ebedileştirmektir. Bu anlayış içerisinde ebru teknesi genişler, genişler… Ebrucunun benlikten uzaklaşan gönlü gibi genişler… Ve gittikçe bir kainata benzer…

Ve sözün özü, kainatı yüreğinde taşıyan eşsiz bir el sanatıdır ebru…

Ebru için gerekli olan malzemeler boya, kitreli su, sığır ödü, kağıt, tekne, fırça, biz ve taraklardır. Ebru yapımının zor olan kısmı bu malzemelerden kitreli su ve boyanın hazırlanması kısmıdır.

Geven denilen otun gövdesinden elde edilen ve beyaz renkli bir tür zamk olan, baharatçı veya aktarlarda satılan kitre belli oranda, suyla bir kabın içinde karıştırılır. Oluşturulan bu karışım arada yoğrularak ve karıştırılarak 12 saat kadar bekletilir. Kitre bu süre sonunda suda erir ve karışım boza kıvamından biraz daha seyrek bir hal alır. Hazırlanan sıvı ince bir tülbent ile süzülerek temizlenir. Kitreli su son haliyle tekneye yavaşça ve köpürtmeden boşaltılır.

Ebru teknesi genellikle dikdörtgen biçiminde yayvan bir teknedir, alüminyum bir baklava tepsisine benzer.

Katı halde bulunan toprak ebru boyalarının kullanılabilir hale gelmesi için önce iyice ezilmesi ve mümkün olduğunca toz haline getirilmesi gerekir. Bu işlem mermer üzerinde “desteseng” adı verilen bir taş yardımıyla ezilerek yapılır.

 

İyice ezilen ve su ile macun kıvamına getirilen boyanın içine öd katılır, katılan ödün miktarının doğru ayarlanabilmesi için, kitreli su üzerinde denemeler yapılır. Boya fırça ile kitreli suya serpilir. Boya, içindeki öd miktarına bağlı olarak dağılır, su üzerindeki boya açılımlarına bakarak istenilen kıvam sağlanır. Hazırlanan boyalar ayrı ayrı kaplarda saklanır.

Boyalarda ana renkler şunlardır; mavi ( Lahor çividi ), sarı ( arsenik sülfür içeren toprak), kırmızı ( demir oksit içeren toprak ), siyah ( siyah oksit-is ) ve beyaz ( üstübeç ).

Ara renkler elde etmek için ise, bu renkler belli oranlarda karıştırılır. Yeşil rengi elde etmek için sarı ve mavinin, mor rengi elde etmek için mavi ve kırmızının belli oranlarda karıştırılması gibi. Rengi açmak, ebruda soluk desenler oluşturmak içinse boyaya su katılır.

 

Bu malzemeler hazırlandıktan sonra tekne içindeki kitreli su üzerine at kuyruğu kılından ve gül dalından yapılmış fırça yardımı ile boya serpilir. Serpilen boya su içinde yayılır. Su üzerinde oluşan ebru desenleri kitreli suyun yoğunluğu ve özgül ağırlığına, boyaların içindeki öd miktarına, ortamın sıcaklığı ve nemine bağlı olarak değişiklik gösterir.


Boya su üzerinde fırçayla serpildikten sonra yayılmaya başlar. Yayılan boyanın üzerine daha koyu renkli boyalar bizin ucuyla damlatılır. Oluşturulan noktalara bizle lale, gül veya gelincik gibi şekiller verilebilir. Veya tarakla tarama ebru desenleri oluşturulabilir.

                                                                                                  

 

 

 

 

 

 

 

Desenler oluşturulduktan sonra ebrulanacak kağıt yavaş ve dikkatli bir şekilde teknedeki kitreli su üzerine kaydırmadan yatırılır. Su ile kağıt arasında hava kabarcıkları oluşmaması için kağıdın üzeri elle sıvazlanır. Eğer kağıt ile kitreli su arasında hava kabarcığı kalırsa bu kısım boya almaz ve desenin bu bölgesi boş kalabilir.

Boyaların kağıda geçmesi için bu şekilde 10 saniye kadar beklenir. Ebrulanan kağıt iki ucundan tutularak yine dikkatlice teknenin bir kenarından sıyrılarak çekilir ve kitreli suyu süzdürülür.Daha sonra kağıt  kurumak üzere düz bir zemin üzerine konulur. İstenirse kuruyan ebrulu kağıt mührelenerek düzeltilip yüzeyi parlatılır.

 

Ebruda kullanılan malzemelerin hepsinin tabiattan olduğu görülmektedir. Bu kadar doğal ortaya çıkan bir sanatın malzemesinin saf olması bu anlamda çok olağandır. Ebrunun en önemli özelliği bir sonraki denemede asla öncekinin aynısının yapılamamasıdır. Ebru yapımında kullanılan başlıca malzemeler, boya , su, kitre, sığır ödü, kağıt, tekne, fırça, biz ve taraklardır.

Boya: Eskiden beri ebruculukta toprak boya denilen boyar maddeler kullanılırdı. Toz halindeki bu boyalar madenidir ve doğal maden oksitlerinden çıkarılır. Türkiye bu tür boyalar açısından çok zengin bir ülkedir. Artıca başka ülkelerden de boyalar gelir. Mesela mavi renk için Pakistan’ın Lahor kendinden lahor çividi kullanılır. Boyalar “desteseng” adı verlen ezici araç ile ezildikten sonra su ile çamur haline getirilir. Daha sonra içine öd ilave edilir. Ara renkler oluşturmak için ise uygun renkler belirli oranlarda karıştırılır.

Su: Ebrunun ilk dönemlerinde yağmur suyu kullanılırdı. Ancak günümüzde yağmur suları aist barındırdığından damıtılmış içme suyu kullanılmaktadır.

Kitre: Ebru suyuna yapışkan bir koyuluk vermek için kullanılan bitkisel bir zamktır. Anadolu, İran ve Türkistan dağlarında yetişen geven(astralagus) türü dikenli bitkinin gövdesinden elde edilir. Bitkilerin çevresi temizlenir. Geniş çukurlar açılır ve bitkiler saplarından temizlenerek öz suyunun akması sağlanır. Bitkiler kesilmeden gövdesinden veya dalları arasından sızan ve havayla temas ederek katılaşan bitki özsuları da toplanır. Piyasada genellikle aktarlarda bulunabilen kitrenin plaka halinde beyaz ve topraksız olanları tercih edilir. Tarihsel süreçte kitre yerine ayva çekirdeği, deniz kadayıfı, keten tohumu ve salep de kullanılmıştır.

Sığır ödü: Kitreli suyun yüzeyindeki boyaların çökmeden yayılmasını ve birbirine karışmasını önleyen safra asitleri ihtiva eden, hayvansı bir maddedir. Aynı rengin ve farklı büyüklükteki desenlerin değişik tonlarını ortaya çıkarır. Aynı zamanda boyanın kağıtta sabitleşmesin sağlar. Öd suyunun bozulmasına engel olmak için önceden kaynatılır ve bu şekilde saklanır. Eskiden öd yerine tütün yaprağını ve sığırın öd kesesindeki taşların kaynatılarak bunun suyunun da kullanıldığı olmuştur. Ayrıca bazı ebrucular, kumlu ebru yapımında kalkan balığının ödünü tercih etmişlerdir.

Kağıt: Bu sanat, bir tür kağıt boyama sanatı olduğndan kullanılacak kağıtlar da özel olarak seçilir. Emici özelliği fazla ve mat renkli olanları tercih edilir. Genellikle 60-80 gr. ağırlığında, birinci hamur kağıtlar ya da ikinci, üçüncü hamur kağıtlar özellikle eskiyi yaşatmak isteyen kişilerce aranır.

Tekne: Ebru yapımında tekne adı verilen kaplar kullanılır. Bunlar çinko, tahta, alüminyum veya galvanizden yapılır. 4-6 cm. derinlikte ve genel olarak 35x50 cm. boyutunda tekneler tercih edilir. Eğer tahta tekne kullanılacaksa ziftle sızdırmaz hale getirilmesi gerekir. Ayrıca suda ıslanan kağıt genişleyeceğinden teknenin kullanılan kağıttan büyük olması gerekir.

Fırça: Gül ağacının dallarından fırçanın sapı; at kuyruğu kıllarından da fırçalar yapılır. Gül ağacının tercih edilmesinin nedeni küflenmemesi, boyalr serpilirken parmağa vurulan darbelerle esnememesi ve parmağı acıtmamasıdır. Yaşlı atın kuyruğu daha kalın telli olduğu için daha çok tercih edilir. Kalın telli kıllardan yapılan fırçalar ise daha uzun ömürlü olmaktadır. Sap uzunluğu için ölçü; 20-25 cm., kıl uzunluğu için ise 2-2,5 cm. olarak belirlenmiştir.

Bizler ve Taraklar: Boyalara şekil vererek desenler oluşturmak için çeşitli kalınlıklarda çubuklar kullanılır, bunlar “biz” diye adlandırılır. Ayrıca yine desen oluşturmak için bir tahta üzerine belirli aralıklarla sıralanmış metal tellerden oluşan taraklar vardır.

Klasik ebru türlerini; Battal Ebrusu, Tarama Ebrusu (gelgit ebrusu), Şal Ebrusu, Taraklı Ebru (geniş taraklı ebru, ince taraklı ebru), Hafif Ebru, Akkase Ebrusu, Kumlu-Kılçıklı Ebru, Yazılı Ebru, Hatip Ebrusu, Çiçekli Ebru (Necmettin Ebrusu), Koltuk Ebrusu, Bülbül Yuvası olarak sıralayabiliriz.

Battal Ebru: En eski ve en sade olan ebru çeşididir. Boyaların kitreli suda oluşturduğu desene müdahale edilemez. Önemli olan boyaların koyu renkten başlanarak açık renge doğru fırça yardımı ile serpilmesidir. Boyalar daha sonra kağıda geçirilir. Basit bir ebru çeşidi gibi görünmekle birlikte, boyaların yüzeyde eşit miktarda ve büyüklükte dağılmasını sağlamak, özellikle ebru yapmaya yeni başlayanlar için kolay değildir. Diğer ebru çeşitlerine geçebilmek için önce battal ebruyu doğru yapmak gerekir.

Değişik battal ebru türleri vardır: Az veya tek renk ile yapılan Zemin Battal, Mustafa Düzgünman’ın geliştirdiği bir ebru tarzı olan ve içinde milimetrik desenler bulunan Tarzı Kadim, sarı-lacivert lahor kullanılarak yapılan Ethem Efendi Battalı, çam terebenti katılmış boya serpilerek yapılan Neftli Battal, Gelgit veya şal ebrusu üzerine fırça yardımıyla hazırlanan Somaki (Mermer) Ebrusu, zemine zıt renklerde serpmeler yapılarak oluşturulan Serpmeli Battal.

Gelgit Ebrusu: Gelgit ebrusu yapılırken önce battal ebru hazırlanır. Sonra ince bir çubuk yardımıyla üzerine paralel çizgiler çekilerek oluşturulur. Boyalar ince bir telle sağa sola, yukarı aşağı hareket ettirilir.

Şal Ebrusu: Gelgit ebrusu yapıldıktan sonra gene ince bir çubuk yardımıyla enine 3 adet, boyuna da 2 adet (S) harfi, bunların aralarına da istenildiği gibi kavisler çizilerek hazırlanır.

Taraklı Ebru: Ebru teknesinin eninden 5 mm. küçük tahtalarla, belli aralıklarla dizilmiş toplu iğne, tel veya ince çiviyle hazırlanan taraklar kullanılarak yapılır. Teknede önce gelgit ebrusu oluşturulur, daha sonra gelgit enine hazırlandıysa boyuna, boyuna hazırlandıysa enine tarak yardımıyla tarama yapılır. Eğer istenirse üzerine enine ve boyuna (S) harfleri çizlerek, taraklı şal ebrusu da oluşturulabilir.

Hafif Ebru: daha sonra üzerine yazı yazmak için oluşturulan, uçuk ve pastel renklerde cansız ebrulardır. Bu ebru türünde yazı ön plana çıkar. Hazırlanan kitreye su, boyalara da damlalık yardımıyla öd ve su ilave edilerek oluşturulan malzeme ile yapılır.

Akkase Ebru: Aynı kağıda iki ayrı ebru deseni aktarılır ve temeli hafif ebruya dayanır. Hafif ebru yapılmış kağıt kuruduktan arap zamkı kullanılarak boya tutmaması istenen bölüm kapatılır ve kağıt yeniden tekneye yatırılır. İkinci ebruda kullanılan renkler daha koyudur. Bu ebru türünün ortasında yazım için bir boşluk bırakabileceği gibi kağıdın üzerine arap zamkı ile yazı da yazılabilir.

Kumlu-Kılçıklı Ebru: Teknenin iyice kullandıktan sonra dibinde kalan kitreden oluşturulur. Kitrenin kirlenmesiyle oluşan mukavemet ve boyadaki su oranının az olmasıyla, teknede boyada çatlaklar oluşturmasıyla elde edilir. Kumlu ebrular, özellikle levhalarda bordür olarak kullanılmaktadır.

Yazılı Ebru: Arap yazı ile yazılan yazıların olduğu kısım boya almaz ve o bölüm boş kalır. Yazılı ebruyu hem hat, hem de ebru sanatıyla uğraşan sanatçılar yapmışlardır. Düzeltilmesi çok zordur.

Hatip Ebrusu: Ayasofya Camii Hatibi Mehmet Efendi’nin buluşu olduğundan bu isimle anılmaktadır. Zemine battal ebru yapılır. Sonra hatip ebrusunda kullanılacak renkler seçilir. Tekneye boyuna ve enine olmak üzere 4-5 adet eşit aralıklı boya damlatılır. Burada boyaların çaplarının eşit olmasına dikkat etmek gerekir. Daha sonra üzerlerine çubuk yardımıyla şekil verilir.

Çiçekli Ebru(Necmettin Ebrusu): 1918 yılında Necmeddin Okyay ile birlikte noktalar çiçek motiflerine dönüşmüştür. Bu tarz ebrular bulanın adıyla Necmeddin Ebrusu adı ile anılmaktadır. Zemine battal ebru yapılıp, üzerine çubuklar yardımıyla gelincik, lale, karanfil, papatya gibi çekler yapılarak oluşturulur.

Koltuk Ebrusu: Sülüs nesih kıtalarda nesih yazının iki yanındaki koltuk denilen alanlara yapılır. Küçük boyutlarda ve fazla miktarda yapılan bu ebru türünün yapılışı çiçekli ebruya benzer.

Bülbül Yuvası: Battal ebrusu üzerine bir biz ile dıştan içe doğru sarmal şekiller çizilerek oluşturulan ebru çeşididir. Pek çok kullanım alanı vardır ancak daha çok yazı etrafında dış pervaz olarak kullanılır.

Ebru sanatı geçmişte müstakil bir sanat dalı olarak görülmediği için, kitap, levha, mahfaza gibi yazı yazılan malzemelerde yardımcı  sanat olarak kullanılmıştır.

Geçmişte ebru sanatının kullanıldığı başlıca alanlar şunlardır:

1-Ciltlerde yan kâğıdı olarak
2-Ebrulu Şemse ciltlerde
3-Çarkûşe ciltlerde (Kitapların yıpranmaması için kapakların dört köşesine konulan kâğıt)
4-Kıt’a, levha ve murakka’ların iç ve dış pervazlarında
5-Yazı koltuklarında
6-Yazılarda fon olarak
7-Mahfazalarda
8-Ferman kabı (kubur: içine hat malzemesi veya ferman konulan silindir şeklindeki kutu) olarak…

Ebru sanatı, yaşanan hayatın içindeki her şey gibi değişim ve gelişime ayak uydurmuş, günlük yaşamın içerisinde kendine haklı bir yer edinmiştir. Ebru, günümüzde diğer sanatlardan ayrılmış, başlı başına bir sanat haline gelmiştir. Çağın sanat akımları içerisinde yeni bir boyut kazanan ebru, günümüzde kağıt dışındaki yüzeylere de uygulanabilmektedir.

Günümüzde ebru sanatının kullanıldığı başlıca alanlar şunlardır:

1-Kitap ve defter kapları olarak
2-Ahşap üzerinde
3-Çeşitli kumaşlar üzerinde
4-Cam üzerinde
5-Seramik ve çini üzerinde
6-Deri üzerinde
7-Duvar kâğıtlarında
8-Fular ve eşarplarda
9-Kravatlarda
10-Perdelerde
11-Keçe üzerinde

Hatta ebru, filmlerde farklı görüntüler elde etmek için fon olarak bile kullanılmıştır. Bunun en bilinen örneği, tüm dünyada beğeni ile izlenen, 2001 yapımı “Uzay Yolu” adlı filmdir.

Ebruyu tuval ve cam gibi yüzeylere uygulayan Ali Burhan Ersan, kumaşa, deriye çalışan ve büyük defilelere tasarımlar yapan Osman Şimşek, günümüzde değişik ebru uygulamaları yapan isimlerden sadece ikisi… Böyle modern çalışmalara imza atan sanatçılar, her kullanımın kendine has bir güzelliği olduğunu ifade etmektedirler.

Necmettin Okyay, Mustafa Düzgünman, Fuat Başer, Alparslan Babaoğlu ve Niyazi Sayın gibi ebru ustaları, ebru sanatının yaşatılarak bugünlere ulaşmasına vesile olmuşlardır. Ebru, ona gönül veren günümüz sanatçıları tarafından da farklı zeminlerde, farklı tekniklerde ancak özü korunarak yaşatılmaya devam edecektir…

Büyük bir sabır ve zahmet ile vücuda getirilen, kim tarafından, nasıl ve ne amaçla geliştirildiği tam olarak bilinmeyen ebru, Türklerde kağıdın süsleme sanatlarında kullanılmasıyla büyük aşama kaydetmiştir. Çeşitli bitkiler, çiçekler ve varaklar kullanılarak çeşitli kağıt üretimi yapılmış, paralelinde ebru sanatı da geliştirilmiştir.

Ebru tarih boyunca kelime anlamı olarak çeşitli biçimlerde ifade edilmiştir Bulut gibi, mermer damarları gibi renkli, dalgalı ve hareli şekillerle kağıtlara yapılan süsleme sanatı şeklinde tanımlanan ebrunun bazı kaynaklarda yüz suyu anlamına gelen "ab-ı ru" sözcüğünden geldiği söylenmektedir. Ebruda su üzerine bırakılan boya damlaları, düştükten sonra yayılırlar ve çeşitli şekiller oluştururlar. Sonuç olarak insan elinin de müdahalesi ile inanılmaz görüntüler çıkar ortaya…

Yaygın bir söylenişe göre de ebru kağıdı, buluta benzeyen renk kümleri meydana getirdiğinden Farsça'da "bulut gibi, bulutumsu" manasına gelen "ebr" kökünden türetilen "ebri" kelimesi ile anılmış, daha sonra söyleniş açısından "ebru" daha uygun bulunduğundan, bu sanat ebruculuk olarak adlandırılmıştır. Ebruda yaygın olarak kullanılan renklere bakıldığında, güneşli veya yağmurlu, açık veya kapalı bir gökyüzünü seyrediyormuş izlenimine kapılmak bundandır.

Çeşitli ülkeler ebruya kendi dillerinde, kendi bakış açılarına göre isimler vermişlerdir. Kağıt üzerindeki şekiller mermer damarlarına benzediğinden ve kağıda mermer görünümü verdiğinden Fransızlar ebruya papier marbre, İngilizler de marbled paper demişlerdir. Araplar ebru yerine, damarlı kağıt anlamına gelen varakü'l-mücezza sözcüğünü kullanmışlardır. Almanlar ise bu sanatı "Türkishch Papier" yani Türk kağıdı adıyla tanımışlardır. Bugün bile pek çok ülkede ebru Türk kağıdı olarak bilinmekte ve kullanılmaktadır.

Japonya'da tarihsel süreçte ebru tekniğine benzer bir teknik kullanılmıştır. Sumi ressamları, tuval üzerinde kullandıkları fırçaları temizlerken, suyun üzerinde biriken boyaları başka kağıda aktarmışlar ve "Suminagashi" adı verilen boyama tekniğini bulmuşlardır. Bilinen en eski suminagashi örneği 1112 yılına ait olan "Sanjuroku-nin Shu" adlı belgede göze çarpmaktadır. Metot olarak ebruya çok benzeyen bu sanat günümüzde hala yaşatılmaktadır. Ebru, Suminagashi gibi basit formlardan Hindistan, İran ve Türkler üzerinden günümüze kadar çeşitli değişimler geçirerek gelişmiştir. Desenler, içeriği ve manası olan soyut yapıtlar haline gelmiştir.

Ne şekilde isimlendirilirse isimlendirilsin ebru da diğer sanat dallarında olduğu gibi ortak paydasında doğayı yani her sanat gibi tüm güzellikleri içinde barındıran, gizemli bir iç yolculuğudur.

 
  ziyaretci sayisi 44350 ziyaretçi (66196 klik) kişi burdaydı! dilek copyright
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol