| TURKEY |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |
HOŞGELDİNİZ
Haberler
TÜBA-TÜKSEK MİMARİ RESTORASYON VE DÜZENLEMELER PROJESİ
Ülkemizdeki tarihi yapılarda olduğu gibi ören yerlerinde sürdürülen restorasyon çalışmalarının da bazı istisnalar dışında, dünya standartlarına uygun olmadığı, restorasyon çalışmaları ile birlikte yapılması gerekli olan belgelemeye özen gösterilmediği, yapıların genellikle “eski” olma niteliğini yitirerek “yeni” ve kabul edilemez bir duruma düştüğü, bunun da kültür mirasımızın, geri dönüşü olmayan bir şekilde tahribine neden olduğu, hemen herkesin kabul ettiği, üzüntü verici bir durumdur. Bunun yanı sıra, özellikle sahiplerinin elinde bulunan sivil mimarlık örneklerinin de, parasal sıkıntı ve bürokratik işlemlerin getirdiği güçlükler yüzünden onarılamaz duruma geldiği, sonuç olarak da yıkıldığı bir gerçektir. Tüm bu olumsuzluklar kentlerimizin kimliklerini hızla yitirmesine ve dolayısıyla da kültür sektörünün sermaye yitirmesine yol açmaktadır. Eski eser onarımlarının en önemli sorunu durumunda olan, nitelikli ve ucuz ahşap elde edilebilmesi için, Orman Bakanlığı’nın, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği yaparak, yalnızca restorasyonlarda kullanılmak ve kendi ahşap evini onarmak isteyenlere tahsis edilmek üzere bir “restorasyon ormanı” kurması. Üniversitelerde ya da Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı’nda, onarımlarda kullanılacak malzeme üretilmesi ve geleneksel yöntemler ile çalışacak usta yetiştirilmesi, kısa erimli kolay çözümler olacaktır.
ÇEMBERLİTAŞ SÜTUNU
|
Kutsal Hazine Cemberlitaş'ın Altında
|
|
Resmi büyütmek için tıklayın |
İstanbul'daki Roma Dönemi Eserlerinin Başında Gelen Çemberlitaş'ın Altındaki Bir Odada, Hazreti İsa'ya Ait Eşyaların Gömülü Olduğu İddia Ediliyor.
|
İstanbul’daki Roma dönemi eserlerinin başında gelen Çemberlitaş’ın altındaki bir odada, Hazreti İsa’ya ait eşyaların gömülü olduğu iddia ediliyor. Anıtın restorasyonunu yürüten firmanın yönetim kurulu başkanı Abdülkadir Akpınar, "Tarihi kaynaklara göre kutsal hazine burada, ama ona ulaşmak kıyamet kopmadıkça imkansız" dedi.
ÇEMBERLİTAŞ’ın restorasyonunu yürüten Akpınar Mimarlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Akpınar, 2001 yılından itibaren 1.5 yıl süreyle Çemberlitaş’ın restorasyonunda çalıştığını anlattı. Çalışma öncesi, Bizans tarihiyle ilgili ulaşabildikleri tüm kaynakları incelediklerini ifade eden Akpınar, tarihsel kaynaklarda Çemberlitaş’ın altında olduğu ileri sürülen odada, kutsal hazine bulunduğuna dair güçlü kanıtlar olduğunu kaydetti. Kendisinin de bu hazinenin varlığından şüphe duymadığını vurgulayan Akpınar, "Kutsal emanetler 11x11 metre ebadında ve 2,5 metre yüksekliğinde porfir bir blok kaidenin içerisine oyulan küçük bir alan içinde. Bu kaidenin üzerinde ikinci ve üçüncü birer kaide daha var. Kıyamet kopmadıkça, savaş hali olmadıkça o, emanetlere ulaşmak asla söz konusu olamaz" görüşünü savundu. Hazineye ulaşmak için yapılan girişimlerin en önemlisinin 1918 yılında işgal günleri sırasında yapıldığını söyleyen Akpınar, "Vatikan’dan bir grup rahip, Çemberlitaş’ın hemen yakınındaki Vezirhan’da bir oda kiralayarak tünel kazmış. Tünelden çıkan toprağın şüphe uyandırması üzerine yakalanıp, sınır dışı edilmişler. 1929 yılında Mustafa Kemal Atatürk, ne olduğunun tespiti için Avrupa ülkelerinden arkeologlar getirtir" dedi.
NELER VAR
Hz. İsa’nın mezarından kutsal toprak
Hz. İsa’nın gerildiği çarmıhın parçaları
Çarmıh çivileri
Kaymak taşından yapılmış kutsal kase
Kutsal ekmek parçaları
Hz Musa’ya ait taş
Hz. Lut’a ait olduğuna inanılan asa
Hz. Nuh’un baltası
Hz. Süleyman’a ait olduğuna inanılan 7 kollu şamdan
Çemberlitaş`ın altı toplu mezar
Kültür Bakanlığı, Çemberlitaş`ın altında ilk çağa ait mezarlar tespit edildiğini açıkladı
|
Kültür ve Turizm Bakanlığı , Yeni Şafak `ın Çemberlitaş `ı restore eden uzmanlara dayanarak gündeme getirdiği "Hz . İsa `ya ait kutsal emanetler" ile ilgili caddenin 2.5 metre altında ilk çağa ait mezarlar tespit edildiğini açıkladı. Bakanlık, araştırma sonucunda sütunun altında kutsal emanetlerin varlığıyla ilgili bir bilginin arşivde bulunmadığını fakat ilk çağlara ait Nekropol (toplu mezar, mezarlık) tespit edildiğini ifade etti. Bakanlığın verdiği bilgiye göre UNESCO `nun "Dünya Kültür Mirası " listesindeki Çemberlitaş `ın bağlı olduğu 4 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu arşivlerinde, kaidenin içinde Hz . İsa `nın kutsal kalıntılarının saklandığı söylentileri üzerine 1920`li yıllarda çevredeki bir kahvehaneden anıtın içine girmek için kaçak kazı yapıldığı bilgisi var. Benzer bir girişim 1929`da Danimarkalı teozof C. Velt tarafından gerçekleştirildi. Araştırmalarda kaidenin içine ulaşılamadığı ancak kaçak kazıların izlerine rastlandığı belirtildi.
ANIT TAHRİP OLUR
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da konuyla ilgili geçen ay yaptığı açıklamada Çemberlitaş `ın altında Hz . İsa `a ait eşyaların gömülü olduğu iddiaları için "İddialar bilimsel araştırmaya dayanmıyor. Bu gibi haber ve yorumlar tarihi eser kaçakçılığını teşvik edecek, söz konusu anıtın da tahrip edilmesine sebep olacaktır" demişti.
|
Bekir COŞKUN
Hazine...
|
|
ÇEMBERLİTAŞ anıtının altında olduğu söylenen hazinenin, şu anda onbinlerce Türk ’ün aklına takıldığından eminim.
Medyada "Çemberlitaş ’ın altındaki mermer blokun içinde Hz . İsa ’nın hazinesi var" haberi gazetelerde ve televizyonlarda yer alınca, büyük ilgi gördü.
Hazine işte oradaydı...
Ve dün gece yine onbinlerce vatandaşımızın, "Çemberlitaş ’ın altına delik açıp hazineyi alma" hayali kurduğundan eminim.
Anıtı restore eden şirketin sahibi, SKY Türk ’te "Çok değerli dinsel eşyalar ve hazineyi oradan almak imkánsız. Çünkü dev blok mermerlerden yapılmış bir küçük odacıkta, üzerinde ise dev anıt var" gibi açıklamalar yaptı.
Olsun...
Uzaktan bir gizli delik açılarak anıtın altına kadar gidilir. Sonra yukarıya doğru bir ikinci delikle hazineye varılır.
Trafik polisinin durduğu yere denk gelmez ve polis deliğe düşmezse, işte hazine oradadır.
Yine dün gece kaç bin kişinin hayalinde, "belediye kanalizasyon işçisi" kılığına girip Çemberlitaş ’ın dibinde kazma salladığını, hazineyi alıp götürdüğünü tahmin edebiliyorum.
Anadolu ’da koca toprak yığınlarından yapılmış yüzlerce höyükten bir tekinin dahi dibi sağlam değil. Her hazine haberi alan bir delik açmıştır oralara.
Devlet koridorlarında oturan odacılar daldıklarında, kahvehanelerde tek başına oturmuş, gözlerini karşı boş sandalyeye dikmiş bir kişi gördüğümde, "hazine bulma hayali" kurduklarını bilirim.
Vaktim varsa sorarım da:
"Buldun mu?..."
".......!"
*
OYsa hazine uzakta bir yerde değildir.
Çok yakındır bize.
Bir an için kendi ellerine baksa insan... Gözlerini açıp kapatsa... Bir türkü mırıldansa diliyle...
Ciğerlerini doldura doldura nefes alsa...
Yüreğini dinlese; umutları, özlemleri, sevdaları...
Kafatasının içine özenle konulmuş, Çemberlitaş ’ın altına delik açma fikrini üreten o beyni ile en değerli hazinenin aslında kendisi olduğunu düşünse...
Ve avantacılık, beleşçilik, yağmacılık, cinlik, kurnazlık yüzünden yoksullaştığını bilse...
Bulacak hazineyi ama...
2007-11-17 Hürriyet
|
Kutsal hazine sütunun altında gizli
|
Abdullah Yıldırım `ın haberi
İstanbul `un simgelerinden biri olan Çemberlitaş `ta yapılan restorasyon çalışmaları, yıllardır saklı kalan bilgileri de gün ışığına çıkardı. Pek çok tarihi kaynakta, İmparator Konstantin `in annesi Helena tarafından Kudüs `ten getirilen çok sayıda kutsal emanetin ve Hz . İsa `nın çarmıha gerildiği haçın Çemberlitaş `ın altında yer alan odaya koydurduğu belirtiliyordu.
Konuyla ilgili oluşturulan uzman bir heyet tarafından yapılan arkeolojik tetkikler ve radyo dalgaları sonucunda elde edilen grafikler sayesinde, çemberlitaş altında bulunan odaların resmi çizildi.
5 nolu Anıtlar Yüksek Kurulu Başkan Yardımcısı , `İstanbul `un İlkleri ve Enleri ` adlı kitabın yazarı İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ ) Öğretim Üyesi Doç . Dr. Faruk Göncüoğlu , `Hristiyanlığa ait kutsal bazı eşyalar`ın Çemberlitaş `ın altında olduğuna inandığını söyledi.
Kutsal Kase `nin bir efsane olduğunu, ancak bu isim altında Hristiyanlığa ait kutsal sayılan bazı emanetlerin kastedildiğini belirten Göncüoğlu , "Hz . İsa `ya ait bazı eşyaların ve çarmıha gerildiği haçın Çemberlitaş `ın altında olduğu, sadece Osmanlı kaynaklarında değil, daha eskiye ait Roma ve Bizans kaynaklarında da var. Çemberlitaş , aslında bu özelliğiyle Hıristiyanlar için Vatikan `dan daha kutsal bir yapı. Çünkü Vatikan sadece Katolik mezhebinin saydığı bir yer ancak Çemberlitaş tüm Hıristiyanların peygamber kabul ettiği Hz . İsa `nın kutsal emanetlerinin saklı olduğu yer" dedi.
BOŞUNA DİKİLMEDİ
Çemberlitaş `ın altındaki odalarla ilgili pek çok efsane dinlediğini belirten Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er , bu tür büyük anıtların altında mutlaka kutsal bazı figürler saklandığını ifade etti. Nevzat Er , "İstanbullular çok fazla bilmese de, burası Hıristiyanlar için Kutsal Emanetlerin bulunduğu bir ziyaret yeri.
Çemberlitaş `ın tepesindeki Apollon heykelinin fırtınada yok olmasından sonra buraya haç yerleştirilmesi de anıtın dini yönden hayli önemli kabul edildiğini gösteriyor. Bu tür büyük anıtların altında mutlaka kutsal bazı figürler saklandığına tarihte çok tanık olunmuştur. Büyük bir ihtimalle Çekmberlitaş`ın altında da Kudüs `ten getirilen Hırıstiyanlığa ait emanetler bulunuyor.
Bu müthiş bir abide. Osmanlı tarihçisi Hezarfen Hüseyin Çelebi `nin yazdığı ve diğer tarihi kaynaklarda 17. asırda Hz . İsa `ya ait bazı şeylerin buraya getirildiğine dair önemli bilgiler var" dedi. Çemberlitaş `ın altında bazı kesimlere açılan sarnıçların bulunduğunu kaydeden Er, "1. Dünya Savaşı `ndan sonra hazine avcılarının, buranın altına girmek için tünel kazdıklarını biliyorum. Neyi aradıklarını bilemem , ama önemli bir şeyin peşinde oldukları kesin. Osmanlı da her yerden özel kabul edip buranın önemini kavramış, sahip çıkmış ve korumuştur" diye konuştu.
VATİKAN : KUTSAL KASE PALAVRA
Vatikan İstanbul Temsilcisi Georges Marovitch de konuyla ilgili daha önce verdiği demeçte: "Roma `da ve Kudüs `te de Kutsal Haç Kilisesi vardır ve bu haçın bazı parçaları da burada sergilenir. Haç `ın parçalarının İstanbul `a getirilip, Çemberlitaş `ın altına gömüldüğüne de inanırız. Ancak biz Kutsal Kase `ye inanmıyoruz. Bize göre Kutsal Kase palavradır" şeklinde konuşmuştu.
GİZLİ TÜNEL KAZDILAR
1919`da İstanbul `un işgal yılları sırasında, Çemberlitaş `ın altına girmek için yakındaki bir kahvehaneden yapılan kaçak kazı girişimi, Müslüman halkın müdahalesi ile önlendi. 1929`da Danimarkalı Teosof (Dini Hatıralar Araştırıcısı) C. Vett , İstanbul tarihi üzerine çalışan E. Mamboury`nin yardımıyla benzer bir girişimde bulundu. Bu çaba da Müslüman halkın infiali sonunda durdu.
Kudüs `ten oğlu için getirdi
Bazı kaynaklara göre Haçlılar `ın İstanbul `u kuşatma sebeplerinden biri de Çemberlitaş altında yer alan Kutsal emanetlerdir. Osmanlı tarihçisi Hezarfen Hüseyin Çelebi , 17. Asır`da yazdığı `Tarih-i Devlet-i Rumiye` adlı eserinde konuyu şöyle anlatıyor:
" Validesi, Helena nam hatun Kudüs -i Şerif ziyaretine varıp Kamame nam kiliseyi bina eyledikte, Hristiyanların itikadınca Yahudilerin Hazreti İsa `yı üzerine gerdikleri salibi (haçı) ve eline ayağına vurdukları mıhları (çivileri) ve bazı mucizelere ait eserleri Yahudilerden alup, oğlu Konstantin `e hediye getürdü.
Ol dahi, tazim ile alup hazinesinde sakladı. Sonra zaman ile hatırına geldi ki, bizden sonra gelen melikler, caiz ki, bu mübarek eserlerin kadrini bilmeyüp saygıda kusur ideler, ya da saklamayup yabana atalar . Büyük günah ola. Emreyledi ki: Yerin altında taştan ve metin bir hücre bina edüp, ol hücrenin içine mezkur eserleri koyup saklayalar. Sonra üzerine halen mevcut olan kırmızı amudu alamet için koydu" Bizans tarihçisi A.A. Vasiliev ise `Bizans İmparatorluğu Tarihi` adlı eserinde Konstantin `in annesi Helena `nın Filistin `e gittiğini ve orada Hz . İsa `nın gerildiği haçın parçalarını ve haç çivilerini alıp getirdiği yazmıştı.
Konstantin şerefine dikildi
M.S. 330`da Başkentin Roma `dan İstanbul `a nakledilen Çemberlitaş , şehrin ikinci tepesindeki büyük oval meydanın ortasına, Konstantin `in şerefine dikilmişti. Form Konstantin diye bilinen meydan sütunlu galerilerle çevriliydi. Çemberlitaş dönem dönem gördüğü zararlar yüzünden orijinalinden daha kısa olarak günümüze gelebilmiştir. İlk dikildiğinde üstünde Büyük Konstantin `in heykeli bulunurdu. Daha sonra doğal afetlerde zarar gören sütunu dönemin İmparatoru Manuel Kommennos onardı. Sütunun porfir blokları zamanla ve yangınlardan çatladığı için demir çemberlerle çevrilmiştir.
|
Soner YALÇIN
Çemberlitaş’ın sırrı
|
|
İstanbul ’daki Çemberlitaş restorasyonunu yürüten şirket yöneticisi, Çemberlitaş ’ın altındaki odada Hz . İsa ’ya ait kutsal eşyaların gömülü olduğunu açıkladı. Medya olaya geniş yer verdi. Çemberlitaş ’ın sırrı Osmanlı ’dan günümüze hep merak konusu oldu. Bu konuda ilk tarihsel çalışmamızı Hezarfen Hüseyin Çelebi yaptı. 1670 yılında kaleme aldığı "Kitabu tenkih-i tevarihu’l-müluk " adlı eserinde, bakın Çemberlitaş ’ın sırrı hakkında ne yazdı?
ÖNCE yazarımızı tanıyalım : Hezarfen Hüseyin Çelebi , 1606 yılında İstanköy ’de doğdu. Asıl adı, Hüseyin İbn -i Cafer İstanköyi Eşşehir bi Hezarfen idi.
İstanbul ’da okudu. Bir süre Devlet-i Aliye -i Osmaniye ’de memurluk yaptı. Devlet memurluğu sırasında tanıştığı bir kişi yaşamını değiştirdi. Bu kişi Osmanlı tarihinin en ilginç isimlerinden biriydi: Ali Ufki .
Ali Ufki bir dönmeydi.
Lehistanlı asil bir ailenin çocuğu olduğu da iddia edildi, Litvanyalı olduğu da.
30 yaşında Osmanlı tarafından esir alınınca hemen Müslüman oldu. Çok iyi eğitimliydi. Rivayetlere göre, on yedi dil biliyordu. Sultan IV . Mehmed ’in danışmanlığına kadar yükseldi. Tıp ve musiki konularında uzmandı. Türk musiki eserlerini ilk kez Batı notasıyla káğıda o döktü. Dinler tarihine de meraklıydı. Tevrat ve İncil ’den ilk çevirileri o yaptı. Bu çeviriler arasında, ilahi olarak okunan kutsal şiirler, mezamir de vardı.
Uzatmayayım; Hezarfen Hüseyin Çelebi , Ali Ufki ’den çok etkilendi. Bugün hálá en önemli kaynak kitaplar arasında gösterilen eserler yazdı.
"Telhisü’l-Beyán fi Kavánin-i Ál-i Osmán " adlı kitabında Osmanlı kanunnamesini derledi. (Haz. Sevim İlgürel, TTK Yayınları , Ankara 1998.)
"Kitabu tenkih-i tevarihu’l-müluk " adlı eseri dünya tarihi üzerineydi. Tıp, tasavvuf ve coğrafya üzerine ansiklopedik kitaplar kaleme aldı. Bilinenin aksine, Osmanlı ’da ilk uçma denemelerini yapan ilim adamı Hezarfen Hüseyin Çelebi ’ydi.
Tarih konusunda kendisini o kadar yetiştirdi ki, Sultan IV . Mehmed ’in tarih öğretmeni oldu.
Arapça , Farsça , Fransızca ve bir sözlük hazırlayacak kadar İbranice biliyordu.
Bu bilgilerden sonra gelelim bizim meseleye:
Hezarfen Hüseyin Çelebi meraklı biriydi. Konstantin ’in neden Hıristiyan olduğu ve İstanbul ’a niçin yerleştiği, Ayasofya ’yı kimin ne zaman yaptırdığı, Fatih Sultan Mehmed ’e kadar İstanbul ’da oturan 90 Rum kayserinin kimler olduğu gibi, kafasındaki yüzlerce sorunun yanıtını merak ediyordu.
Bu nedenle baş tercüman Hıristiyan Panayot’tan kitaplar alıp okudu.
Yetmedi. Ali Ufki ’den yardım istedi. Yunanca ve Latince kitapları Ali Ufki ’ye okutturup notlar aldı.
İşte çıkardığı bu notları da, "Kitabu tenkih-i tevarihu’l-müluk " adlı eserinde kullandı. Şimdi sözü, Çemberlitaş ’ın sırrını 337 yıl önce yazmış olan Hezarfen Hüseyin Çelebi ’ye bırakalım. Bakalım bugün hálá konuşup tartıştığımız Çemberlitaş ’ın sırrı konusunda neler yazmış.
ÖNCE HIRİSTİYAN OLDU
"İlk defa İstanbul ’un temelini atıp taht şehri iden muzaffer Konstantin ’dir. Rum , Yunan ve Latin tarihçiler, bunun menakibini anlatırken rivayet ederler ki Konstantin önce Portekiz , İspanya , Fransa ve İngiltere vilayetlerinin padişahı olan Konstantiyus nam putperest bir melikin oğlu idi. Babası ölünce, yirmi üç yaşında iken Milad -ı Hazret -i İsa Aleyhisselam ’ın üç yüz dokuzuncu senesinde babasının yerine Portekiz ’de saltanat tahtına cülus eyledi. Üçüncü seneden sonra Roma ’da elli birinci kayser olan Maksentius nam kayser , gayet zalim ve habis bir adamdı.(...) Muzaffer Konstantin azim alaylar ile Roma ’ya girüp Maksentius’ün tahtına cülus etti. Milad -ı Hazret -i İsa ’nın üç yüz on ikisinde Rum Padişahı oldu.
Beşinci senesinde sonra vücudunda lekeler peyda eden bir hastalığa tutulmasıyla o şehrin hekimlerini çağırup, ’benim marazımın ilacını bulun’ deyu ferman eyledi. Anlar dahi ittifak idüp cevab verdiler ki, ’eğer bu şehrin meme emen çocuklarını toplayıp boğazladıktan sonra kanlarını büyük bir kazana doldurup kan ısıcak iken içine girüp oturmıyasınız, bu marazdan halas olamazsınız’ dediklerinde emreyledi ki, şehrin meme emen çocuklarını valideleriyle toplayalar.
Mezhur Konstantin anaların feryatlarını göricek çocuklara merhamet idüp, ’ben bu marazdan helak dahi olursam olayım. Nahak yere bu kadar günahsız çocuğun kanlarına girmeyeyim. Analarına ikişer altın vireler ve evlatlarıyla beraber azad idüp evlerine göndereler’ deyü buyurdu.
Ol gece rüyasında ’Ümmet -i İsa ’dan gizli olan Silyostros nam üsküfe baş vurursan marazdan kurtulursun’ derler. Uyandıkda filhal mezhur hakimi isteyüp getirilmesini ferman eyledi. Varub getürdüler. Mezbur üsküf gördükte dedi ki, ’eğer putlarını terk idüp, bundan sonra Hazret -i İsa ’yı hak peygamber bilüp şeriatını tasdik edersen ilaç eylerim’ dedikte, ol saat imana gelüp Hazret -i İsa ’nın din ve milletini ve emrettiklerini ve nehyettiklerini tamamen kabul ve putlarını inkár etti ve hepsini kırdı. Bunun üzerine hakim ilac idüp marazdan kurtuldu ."
"Saltanatının on sekizinci senesinden sonra rüyasında gördü ki, bir münasip ve bir büyük şehir bina eyleye. Ol sebebten Roma ’dan çıkup diyar diyar gezüp Selanik ’e geldikte havasını beğenüp orada karar kıldı ve kiliseler ve hamamlar yaptırup sular getirdi.
HAZİNEDEN İLK BAHSEDEN TÜRK
İki seneden sonra büyük bir bulaşıcı hastalık çıkup askerlerinin yarısından ziyadesi helak oldu. Ol sebebden ve Şapur nam Acem şahı üzerine sefer iktizası ile Anadolu ’ya geçerken, Halkedoyn dedikleri şehre ki, halen Kadıköyü denmekle maruftur, oraya konup, eskiden ol şehri Acemler harap etmiş görüp tamirine ferman eyledi.
Ol eyyamda Halkedoyn’da ekabirden bir üstad hakim var idi. Adına ihvayis derler idi. Hüsnü tabir ile ’Padişahım şehrin binasını Vizantio yerine yapsanız daha münasip görünür’ dedikte, Konstantin dahi hüsnü itikad ile İstanbul tarafına geçüp havası gayet ile latif yer ve şehir olmaya münasip görüp Milad -ı İsa ’nın üç yüz yirmi dördüncü senesinde temelin atup binasına mübaşeret eyledi. Namını Konstantaniye kodu.
Bundan sonra Roma ’dan vesair vilayetlerden ekabirler ve tüccarlar getirdüp mamur eyledi. Ve saltanat şehri yaptı.
Miladın üç yüz yirmi dokuz senesinde Tavuk Pazarı’ndan vaki olan kırmızı dikilitaşı (çemberlitaş ) o oraya koydu. Bu amudun oraya konmasının sebebi şudur:
Validesinin namı ki Helena nam hatundur. Kudüs -ü Şerif ziyaretine varup Kamame nam kilisayı bina eyledikçe, Hıristiyanların itikadınca Yahudiler ’in Hazret -i İsa ’yı üzerine gerdikleri salibi ve eline ve ayağına vurdukları mıhları (çivileri) ve bazı mucizeyere ait eserleri Yahudilerden alup oğlu Konstantin ’e hediye getürdü. Ol dahi, tazim ile alup, hazinesinde sakladı. Sonra zaman ile hatırına geldi ki, bizden sonra gelen melikler, caiz ki, bu mübarek eserlerin kadrini bilmeyüp saygıda kusur ideler, yahut saklamayup yabana atarlar. Büyük günah ola. Emreyledi ki: Yerin altında kargir ve metin bir hücre bina idüp, ol hücrenin içine mezkur asarı koyup saklayalar. Sonra üzerine halen mevcut olan kırmızı amudu alamet için kodu."
Okuduğunuz gibi, Çemberlitaş ’ın altında olduğu iddia edilen odada, kutsal hazinelerin olduğunu ilk yazan Türk tarihçi Hezarfen Hüseyin Çelebi ’ydi. Ama bugün olduğu gibi dün de Çemberlitaş ’ın altındaki kutsal hazineler bu toprakların hep gündeminde oldu.
İddiaları sayfalarına taşıyanlardan biri de, "Mecmua -i Fünun " idi.
HIRİSTİYANLAR İÇİN KUTSALDI
Fardis Efendi, Mecmua -i Fünun dergisinde şöyle yazdı: "Çemberlitaş ’ın kaidesi altında Hıristiyanlar için saygıya değer bazı eski eserler gömülüdür. Bu sebepten ilk devirlerde halk burasını çok kutsal bir yer olarak sayardı. Yılda bir defa büyük halk kitleleri etrafına giderek ziyaret ederdi."
OSMANLI ’nın birkaç bilimsel kuruluşundan biri de Cemiyet-i İlmiye Osmaniye idi. Bu cemiyet her ay "Mecmua -i Fünun " (1862-1867) adında dergi çıkarırdı. Tarihimizde ansiklopedik içerik geleneğinin ilk örneği olan bu dergiyi Münif Paşa yönetti.
Babıáli Tercüme Odası kátiplerinden Fardis Efendi (No: 35, sayfa 45-49) Çemberlitaş hakkında bakın neler yazmıştı:
"Çemberlitaş ’ın gerçek adı ’Konstantin Sütunu’dur. Etrafında çemberler bulunduğundan Türkler , Çemberlitaş demektedirler. Civarında birçok yangınlar meydana geldiğinden siyahlanmıştır. Bu yüzden Avrupalılar ’Yanık Sütun’ derler. Bizans döneminde ise ’Somaki Sütun’ adı ile anılırdı.
Bu sütun Dikilitaş gibi yekpare olmayıp 8 kızıl somaki taş parçasından mürekkeptir. Her taşın çevresi 33 ayak ve yüksekliği 10 ayak 9 parmaktır. Sütunun yüksekliği yaklaşık olarak 90 ayaktır. Her parçasının üst tarafından defne dalı şeklinde kabartma pervazlar vardır.
Sütunun üstüne Apollon ’un heykeli konmuş ve bazı sembollerin ilavesiyle İmparator Konstantin ’e benzetilmiştir.
Diğer taraftan şu kitabe oyulmuştur: ’Ey cihan mülkünün hükümdarı olan İsa , şu mahkumeni, saltanat asasını ve Roma devletini sana vakfü takdim ve himayene tevdi ettim. Bunları afetlerden koru.’
Adı geçen küre 407 yılında, asa 541’de vuku bulan depremden, heykel ise daha sonraki devirlerde şiddetli bir rüzgárdan yere düşerek parçalanmıştır. Çemberlitaş dikildiği vakit 8, bir rivayete göre ise 10 parçadan ibaretti. MS 1080 yılında isabet eden bir yıldırımdan sonra iki-üç parçası yere düşmüş, bu olaydan 70-80 yıl sonra imparator Manuel Comnenes, düşen taş parçalarının yerine, bugün dahi tepesinde görünen mermer başlığı yaptırmış, üzerine bir de haç diktirmiştir.
İstanbul fetholunduktan sonra Çemberlitaş ’ın üstündeki haç , Fatih Sultan Mehmed ’in emriyle indirilmiştir. Bazı rivayetlere göre Çemberlitaş ’ın kaidesi altında Hıristiyanlar için saygıya değer bazı eski eserler gömülüdür. Bu sebepten ilk devirlerde halk burasını çok kutsal bir yer olarak sayardı. Yılda bir defa büyük halk kitleleri etrafına giderek ziyaret ederdi."
Durun bitmedi: Çemberlitaş ’ın sırrı Cumhuriyet döneminde de devam etti.
ATATÜRK DE ÇEMBERLİTAŞ ’LA İLGİLENDİ
Çemberlitaş ’ın altındaki kutsal hazineyle ilgili haberler Cumhuriyet döneminde de sürdü. Atatürk yurtdışından arkeologlar getirtti. Tarih Mecmuası 1968 yılında üç sayısını bu konuya ayırdı. Ünlü tarihçiler bu konuda makaleler kaleme aldılar.
1918 yılında İstanbul işgal altında iken Vatikan ’dan bir grup rahip, Çemberlitaş ’ın yakınındaki Vezirhan ’dan oda kiraladı. Buradan tünel kazıp Çemberlitaş ’ın altına gitmek isterlerken yakalanıp sınır dışı edildiler.
Atatürk bile Çemberlitaş ’ın sırrıyla ilgilendi. 1929 yılında yurtdışından arkeologlar getirtti ise de bir sonuç alamadı.
Çemberlitaş ’ın sırrı 1960’lı yıllarda yine gündeme geldi. Gündeme getiren ise yine bir yayın organıydı: Tarih Mecmuası.
Bakın ünlü tarihçi Yılmaz Öztuna , 1 Haziran 1968’de neler yazmıştı:
"Hazret -i İsa ’nın gerildiği hakiki Haç ’ın İstanbul ’da Çemberlitaş ’ın altında olduğu hakkındaki görüşü kuvvetlendirecek deliller mevcuttur.
"Ludwig Völkl’in 1957’de Münih ’te basılan ’Der Kaiser Konstantin ’ adındaki ihtisas monografisinde bu fikri destekleyecek satırlar vardır. (Örneğin) Haç ’a ait parçalarla beraber Hazret -i İsa ’nın kanının bulaştığı topraklar da getirilmişti Bu kutsal eşya ile beraber, başka kutsal nesneler de bulundu. Bunlar, Hazret -i İsa ’nın havarilerinden Andreas ’ın ve İncil ’i yazı diline geçiren havarilerden Lukas ’ın mantoları idi. Anadolu ’nun iki yerinde bulunan mantolar, inşası bitmek üzere olan Havariyun Kilisesi ’ne konuldu. Haç ’la beraber Çemberlitaş ’ın altına nakledilip edilmediği hakkında Völkl bir şey söylemiyor.
Encyclopaedia Britannica ’nın Cross maddesinde, gerçek Haç ’ın 326 yılında İmparatoriçe Helena tarafından bulunmasının, Hıristiyan dininin inanışlarından olduğu belirtiliyor. Yani Helena ’nın İstanbul ’a bir Haç getirdiği muhakkaktır.
Haç ’ın Helena tarafından İstanbul ’a getirildiğini St . Ambroise, Rufinus, Sulpicius Severus gibi çağın en muteber Hıristiyan tarihçileri yazmaktadırlar."
HEYBELİADA RUHBAN OKULU
Tarih Mecmuası muhabiri Öz Dokuman, Heybeliada ’daki Ruhban Okulu ’na gitti ve okulun öğretim üyelerinden arkeoloji uzmanı Hristostomos Konstantinidis ile görüştü.
Konstantinidis okulun 40 bini aşkın kitabından, 24 ciltlik Büyük Yunan Ansiklopedisi , G.Jacquemet’in Katolizm, Eusebe’nin Vitta Konstantinis kitaplarını çıkarıp ilgili paragrafları gösterdi. Bu kaynaklar da iddiaları doğruluyordu. Okul müdürü Metropolit Maksimus Repanelis de iddianın doğru olduğuna inanıyordu. Çemberlitaş ’ın altında kutsal hazinelerin olduğuna inanan bir diğer Hıristiyan din adamı ise, Vatikan ’ın İstanbul temsilcisi Padre Carotenuto idi. "Haç ’ın bir parçasının Kudüs , bir parçasının Roma ’da ve üçüncü parçasının ise İstanbul ’da olduğu doğrudur. Ama İstanbul ’da nerede olduğundan emin değiliz" diyordu Tüm yazdıklarımızı toparlarsak, Çemberlitaş ’ın sırrı 350 yılı aşkındır değişik zaman dilimlerinde gündemimize gelmektedir. Ve görünen o ki, daha çok zaman da gelecektir .
2007-11-25 Hürriyet
|
Çemberlitaş ne zaman açılacak?
|
|
İstanbul `daki Çemberlitaş `ı bilmeyeniniz yoktur. Kapalıçarşı `ya her giden, Sultanahmet `ten Beyazıt `a çıkan, Aksaray `dan adliyeye giden veya tramvayla, otobüsle o civardan geçen herkes Çemberlitaş `ı bilir. İstanbul `un en eski antik sütunudur. Yapılış tarihini daha sonra size vereceğim. Ama şu anda bu eserin restorasyonu için bir sene evvel başlanan çalışmanın neden durdurulduğunu merak ettiğim için konu olarak ele aldım. O civarın esnafından gelen şikayetler üzerine Çemberlitaş `a gittim ve durumu inceledim. Evet, bir sene önce restorasyon başlamış ama sadece iskeleler dikilerek, bu antik eser kapatılmış ve öylece bırakılmış. Civar esnafı bundan şikayetçi. Tamamen kapalı olduğu için turistler resim çektiremiyor. O yüzden de müşteri azalmış. Adam dünyanın bir ucundan burayı görmek için geliyor. İskelenin resmini çekip de gidecek değil ya. İnşaatın bir an önce bitirilmesi dileğimi sizlere yansıttıktan sonra bir başka konuya da temas etmek istiyorum. Değerini bilin İyi ki buraya gelmişim. Önce kendi ayıbımı aktarayım. 60 yıllık istanbullu olmama rağmen, Çemberlitaş hakkında adam gibi bilgi sahibi olmamışım. Restorasyon iskelesinin üzerine yazılan tarihi bilgi hayli ilgimi çekti. Bu vesileyle İstanbullulara bu bilgileri aksettirmek istiyorum. Aksettireyim ki, elimizin altında nasıl antik eserler bulunduğu konusunda bilgimiz olsun. `Çemberlitaş Constantinus Sütunu; M.S 328 yılında İmparator Constantinus tarafından Hristiyanlığı kabul edişi anısına yaptırılan ilk sembol anıttır. O güne kadar tarihin en ağır işkencelerine maruz bırakılan Hristiyanlar `ın ve paganizme, putperestliğe karşı -tevhid -tek tanrılı inancın özgürlük sembolü olmuştur. İmparator Constantinus Hristiyanlığın koruyucusu ve onu meşrulaştıran bir kutsal kişi olarak anılır. Constantinopolis `in Roma İmparatorluğu `nun başkenti olarak ilanı ve yeniden yapılanan şehrin açılışının bu anıt önünde gerçekleştirilmesi, sütunun bir diğer önemli özelliğidir. Roma `dan getirtilen ve imparatorlan temsil ettiği kabul edilen Erguvan rengindeki porfir taşından yontulmuş tamburları birbirine bağlayan defne yapraklı toruşlar imparatorun tacını simgelemektedir. Sütun, halkın etrafında toplandığı imparator Constantinus adıyla anılan, altın kaplı heykellerle çevrili oval bir forum -meydan- içinde bulunmakta idi. Bugünkü Osmanlı kaidesi başlığı içinde kalan en alttaki ilk tambur 418 yılında parçalandığında ilk kez demir çemberle tahkim edilen parça olmuştur. Daha sonraki yıllarda ise, bütün sütun tamburları çemberlerle takviye edilmiştir. 1106 yılında bir kasırga sonucu anıtın üst bölümü -sütun başlığı- ve üzerindeki haçlı Constantinus heykeli yıkılmıştır. İmparator I . Manuel Komnenos (1143-1180) anıtın ilk restorasyonunu yaptırmış ve üzerine, `Zamanın sakatladığı bu kutsal eseri dindar Manuel ihya ettirdi` ibaresini sütun başlığına yazdırmıştır. Yüzyıllar boyu çevresindeki yangın ve depremlere maruz kalan Çemberlitaş , 1779 yılında bugünkü -küfeki taşından- kaide ile desteklenerek, koruma altına alınmıştır. Bu dört yönlü Osmanlı istinadı, yapıtın varlığının devamını sağlamıştır. Yapının orjinal platform kotu 2.5 metre aşağıdadır. Kültür mirası Cumhuriyet döneminde ise, 1955 ve 1972 yıllarında restorasyon girişiminde bulunularak, gövdedeki -porfir- çatlakları doldurulmuş, demir çemberler yenilenmiştir. 1985 yılında tüm tarihi yarımada UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı `nın kararlarıyla 2001 yılında projelendirme ve 2003 yılında ise, restorasyon çalışmalarına başlanmıştır.` Gördünüz mü, bu kadar yıllık İstanbullu olmamıza rağmen, birçoğumuz bu bilgilere sahip değildik. Altından gelip geçiyorduk. Meğer ne zengin bir tarihmiş...
2004-07-30 Vatan
|
Efsanesi bol Çemberlitaş
|
Tarihçi Prof . Eyice: "Çemberlitaş `a dair anlatılanlar, bitip tükenmeyen bir masal."
Roma dönemi eserlerinin başında gelen Çemberlitaş `ın altındaki bir odada, Hazreti İsa `ya ait eşyaların gömülü olduğu iddiası son günlerde yeniden gündemde. Çemberlitaş `ın restorasyonunu yürüten Akpınar Mimarlık Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Akpınar , kutsal emanetlerin Çemberlitaş `ın altındaki 11x11 metre ebadında ve 2.5 metre yüksekliğinde bir blok ve porfir (antik eserlerde kullanılan bir tür taş) bir kaidenin içinde olduğunu söylüyor. Tarihçilere göreyse bu iddia `şehir efsanesi`.
İddiaya göre, Çemberlitaş `ın altında olduğu ileri sürülen odada, imparator Konstantin döneminde Kudüs `ten getirilen `Hazreti İsa `nın mezarına ait kutsal toprak, orijinal haç parçaları, çiviler, kaymak taşından yapılan kâse, ekmek kırıntıları ve Hazreti Musa `ya ait taş ile Hazreti Lut `a ait olduğuna inanılan asa , Hazreti Nuh `un baltası ve Hazreti Süleyman `a ait olduğuna inanılan yedi kollu şamdan ` bulunuyor. Çemberlitaş `ın restorasyon projesinin birinci kademesini yürüten Akpınar Mimarlık `ın yönetim kurulu başkanı Abdülkadir Akpınar , bu kutsal emanetlerin Çemberlitaş `ın altında olduğuna inanıyor. Akpınar şöyle konuşuyor: "İstanbul `un 1918`de işgali sırasında da Vatikan `dan bir grup rahip gelmiş. Kutsal emanetlere ulaşmak için Çemberlitaş `ın hemen yakınındaki Vezirhan `da bir oda kiralayarak tünel kazmışlar. Yeraltındaki ana kaideye kadar ulaşırlar. Tünelden çıkan toprağın şüphe uyandırması üzerine yakalanıp sınır dışı edilmişler. Kıyamet kopmadıkça o emanetlere ulaşmak asla söz konusu olamaz."
`Oda estetik açıdan gerekli`
Bizans ve Osmanlı sanatı ve İstanbul tarihi uzmanlığıyla tanınan Prof. Dr. Semavi Eyice ise böyle bir iddiaya inanmanın saçma olduğunu söylüyor. Birtakım kutsal eşyaların zamanında Çemberlitaş `a konulsa bile kalmasının mümkün omadığını vurgulayan Eyice şöyle konuşuyor: "Çemberlitaş 4. yüzyılın ilk yarısında dikilmiş bir anıt. 1000 yıldan fazla Bizans devrini, 500 küsur yıl da Türk devrini yaşamış. Bu anıtın içindeki kutsal eşya bugüne kadar durur mu orada ? Farz edelim Bizans devrinde orada duruyordu. 1203 yılında 4. Haçlı Seferi `ni organize eden Batılı şövalyeler, Kudüs `ü Müslümanların elinden almak için hazırlandıklarında önce Bizans `ın elinde olan İstanbul `a geliyorlar. Bunlar İstanbul `u işgal ediyor, yağmalıyorlar. Manastır ve kiliselerde ne kadar kutsal eşya varsa, bunları toplayıp kendi ülkelerine götürüyorlar. Bu kadar kutsal eşyalar yağmalanmışken, Çemberlitaş gibi şehrin göbeğindeki bir yeri soymadan bırakırlar mı? Bu, bitip tükenmek bilmeyen bir masal. Odayı bilen yok. Böyle bir anıtın alt kısmında odacık şekilde kaide olması estetik bakımdan da gerekli. Elektronik bir şeylerle birtakım tespitler yapılıyor, hücre bulunduğu söyleniyor. Ancak Çemberlitaş `ın bulunduğu yerde önceden oval bir meydan vardı, bu anıt onun ortasındaydı. Meydanı çepeçevre sınırlayan sütunlar, dükkânlar vardı. Onların kalıntıları toprak altında olsa gerek."
İstanbul `un ana toprağı üzerinde büyük bir yükselmenin olduğunu belirten Prof. Dr. Eyice şöyle devam etti: "İstanbul `un ana toprağı metrelerce aşağıda. Sonra Çemberlitaş `ın olduğu yerde, sekiz metre derinde mezarlar var. Bu mezarlığın ucu Beyazıt `ta İstanbul Üniversitesi `nin bahçesine kadar uzanıyor. Bahçede yapılan kazılarda lahitlerden bazıları çıkmıştı
RADİKAL
2007-11-16 HaberX
|
Hz. İsa`ya çakılan çiviler Çemberlitaş`ta mı?
Söylentilere göre Hz. İsa`nın çarmıha çakıldığı çiviler, çarmıhın yani kutsal haçın bir parçası ve hatta İsa`nın meşhur `Kutsal Kase`si İstanbul Çemberlitaş`ın altında olduğuna inanılan bir odada bulunuyor.
|
|

Murat Bardakçı `nın haberi
Hazreti İsa `ya çakılan çiviler Çemberlitaş `ın altında mı gizli?
Katolik dünyası, özellikle de Avrupa , Hazreti İsa ile ilgili hemen her türlü eşyaya, hatta İsa `nın kanı yahut kemiği gibisinden bedenine ait objelere ve İncil `in Vatikan tarafından reddedilen versiyonlarına gayet meraklıdır. İsa ile çok yakın ilişkisi olduğuna inanılan ve Hristiyan inancında büyük önemi olan bir diğer obje de, İsa `nın gerildiği çarmıhın parçaları ve Hazreti İsa `nın elleriyle ayaklarına çakılan çivilerdir. Çarmıh parçalarıyla çivilerin İstanbul `da, Çemberlitaş `ın altında bulunduğu söylenir..
Belgesel kanallarının meraklıları gayet iyi bilirler: Katolik dünyası, özellikle de Avrupa , İncil `in Vatikan tarafından reddedilen versiyonlarına ve Hazreti İsa ile ilgili hemen her türlü eşyaya, hatta İsa `nın kanı yahut kemiği gibisinden bedenine ait olduğu söylenen objelere gayet meraklıdır. Bazı İspanyol ve Fransız kiliselerinde, asırlardan buyana muhafaza edilen ve içerisinde `İsa `nın kanı` olduğu söylenen siyahlaşmış koyu bir mayi ile dolu küçük şişeler vardır. İnanışa göre, Hazreti İsa `yı gerildiği çarmıhtan indiren ilk Hristiyanlardan olan Arimatealı Yusuf , çarmıhtan damlayan kanları İsa `nın 12 havari ile beraber yediği son yemekte kullandığı kaba koymuş, daha sonra şişelere aktarılan ve Hristiyanlar tarafından asırlarca saklanan bu kutsal kan, kiliselerde muhafaza altına alınmıştır. Simsiyah olmuş koyu mayiler, bulundukları kiliselerde senenin belli günlerinde tantanalı ayinlerle Katolikler mü`minlerin ziyaretine açılır. İsa `nın kanı, bugün, bu kana sahip olduklarını söyleyen kiliseler arasında bir cemaat kapma yarışının vasıtasıdır.
HEYKELE GİZLEDİLER
Hazreti İsa `nın bedenine temas ettiği ileri sürülen bir başka obje, peygamberin çarmıhtan indirilen cesedinin sarıldığı kumaş, yani kefendir. İtalya `nın Torino şehrindeki Vaftizci Yahya Kilisesi `nde muhafaza edilen meşhur kefenin öyküsünü, bu sayfadaki kutuda okuyabilirsiniz. Katolik dünyası, bugünlerde bir başka işle uğraşıyor, yepyeni İnciller keşfediyor. İznik `te dördüncü asırda toplanan Konsil, Hazreti İsa `dan sonra yazılan yüz küsur İncil `in dördünü kilisenin resmi kitabı olarak seçmiş, diğerleri imha edilmişlerdi ama öteki İnciller ile ilgili tartışmalar hep varolmuştu. Konsil`in üzerinden 1400 sene geçtikten sonra, Avusturya `da Barnabas `a ait olduğu söylenen bir İncil ortaya çıktı ve İspanya `da 1970`lerde aynı İncil `in bir başka kopyası bulundu.
Barnabas İncili `ni, 1945`te Mısır `ın Nag Hammadi bölgesinde ortaya çıkan bir başka İncil , Thomas İncil `i; bunu da son senelerde bulunan ve İsa `yı Romalılar `a ihbar ederek idamına sebep olan Yahuda İskaryot `a ait bir diğer İncil takip etti. Bulunan belgeler sadece İncil parçaları değildi. 1946 sonbaharında Ölüdeniz civarındaki Kumran köyünde, Romalılar `dan kalma el değmemiş küplerin içerisinde, Hristiyanlığın ilk yılları hakkında o zamana kadar duyulmamış çok önemli bilgiler veren ama son derece netameli olan tomarlara rastlandı. Tomarlar netameli idi, zira üzerlerinde yazılı olanlar, Katolikler `in resmi inancını zedeler mahiyetteydi ve bu konuda başlayan tartışmalar hala devam ediyor. İsa ile çok yakın ilişkisi olduğuna inanılan ve Hristiyan inancında büyük önemi olan bir diğer obje ise, peygamberin gerildiği çarmıhın parçaları ve çarmıha germe sırasında kullanılan, yani Hazreti İsa `nın ellerine ve ayaklarına çakılan çivilerdir. Konunun bizim için önemli tarafı ise, çarmıh parçalarıyla çivilerin İstanbul `da bulunduğuna inanılması ama çok az kişi dışındaki İstanbullu `nun bu söylentiden pek haberdar olmamasıdır.
İşte, İstanbul , İsa ve çiviler üçgeninin kısa öyküsü: Hazreti İsa `nın ellerine ve ayaklarına çakıldığı söylenen çivilerle gerçek haçın bir parçasının İstanbul `da saklandığı söylenen yer bildiğimiz meşhur Çemberlitaş , daha doğrusu Çemberlitaş `ın hemen altında olduğuna inanılan gizli bir odadır. Çemberlitaş , İstanbul `u 330 yılında kendisine başkent yapan Doğu Roma İmparatoru Konstantin tarafından dikilmiş ve Konstantin , Bizans tarihçilerine göre, taşın üzerine kendisinin bir heykelini oturtmuştu. Heykelin baş kısmı Roma `nın tanrılarından Apollon `u andırıyordu ve imparatorun gayet dindar olan annesi Helen de, o zamana kadar Kudüs `te muhafaza edilen çivilerle haç parçasını İstanbul `a getirtip oğlunun heykelinin içerisine koydurmuştu. Hatta, bazı tarihçilere göre, Kudüs `ten gelen kutsal eşya sadece haç parçasıyla çivilerden ibaret değildi; İsa `nın son yemeğini yediği meşhur `kutsal kase` ile Hazreti Musa `nın asası da heykelin içerisindeydi.
BURNUMUZUN DİBİNDE
Heykel, 700 sene boyunca o zamanki adı `Forum Constantinus` yani `Konstantin Meydanı` olan alanın ortasındaki taşın tepesinden şehri seyredip durdu ama 11. yüzyılın ilk senelerinde çıkan şiddetli bir fırtınada devrilip parça parça oldu. Bizanslılar , heykelsiz kalan sütunun tepesine bu defa som altından bir haç yerleştirdiler, sonra taşın altını kazıp buraya bir hücre yaptılar ve heykelin içerisinde bulunan çivilerle haçın parçasını da bu hücreye sakladılar. Emanetler, bugüne kadar Çemberlitaş `ın, yahut tarihteki asıl ismiyle `Konstantin Sütunu`nun altındaki hücrede kaldı. Fatih Sultan Mehmed , İstanbul `u almasından sonra sütunun üzerindeki haçı indirtti ama Hristiyanlar `ın kutsal emanetlerinin konuldukları yerde kalmasını istedi ve zeminin kazılıp hücrenin ortaya çıkartılmasına izin vermedi.
İşte, Da Vinci Şifresi `nin çok önemli ayağı: Söylentiler doğruysa Hazreti İsa `nın çarmıha çakıldığı çiviler, çarmıhın yani kutsal haçın parçası ve hatta İsa `nın meşhur kasesi, hala Çemberlitaş `ın altında bulunuyor... Bu yazdıklarımı okuyup da sakın ola ki `Haydi, gidip Çemberlitaş `ın altını iyice kazalım ve işin aslını öğrenelim` demek istediğimi zannetmeyin. Sadece Da Vinci Şifresi `nin gündemden inmediği ve sık aralıklarla yepyeni İnciller `in bulunduğu bugünlerde Hristiyan dünyası için çok önemli olan bazı kutsal eşyanın burnumuzun dibinde bulunma ihtimalini hatırlatmak istedim, o kadar...
Sabah
2007-01-15 Haber7
|
Çemberlitaş Hamamı güne ayak uydurdu
Tam 422 yıllık bir hamam. Su mimarisinin eşsiz ve benzersiz abidesi. İstanbul`un en güzel hamamlarından biri. Türklerin su ile ilişkisinin tarihi tanığı. Ve tabii ki bir Mimar Sinan eseri. Burası Çemberlitaş Hamamı. Uzun süredir örselenmiş, yer yer orijinalliğini kaybetmiş, eklemelerle ve uygunsuz yapılarla kuşatılmış olarak Beyazıt`la Sultanahmet arasında bir yerde ayakta kalmaya çalışıyordu.
|
Sonunda bir proje çıktı, parçalanmış bedeni mahkeme kararıyla birleştirildi ve onarılmaya başlandı. Yarısı bitti, iki sene içinde kalan kısım da tamamlanacak, yine ve yeniden su kültürümüzün bir abidesi olarak geçmişten geleceğe olan yolculuğunu sürdürecek. Hamam olarak kalacak ama adına bir de `Günlük Kür Merkezi ` gibi afilli bir sıfat ekleyecek.
Çemberlitaş Hamamı , Sultan II . Selim `in karısı ve Sultan III . Murad`ın annesi Nurbanu Sultan tarafından Mimar Sinan `a yaptırılmış. Hamamın tarihine ve bugünkü durumuna geçmeden önce İstanbul `a çok önemli eserler hediye ederek kent mimarisinin ve Osmanlı şehircilik kültürünün gelişimine katkı sağlayan Nurbanı Sultan `ı anlatalım biraz:
Valide Sultan ya da Nurbanu Sultan olarak bilinen Venedik kökenli Cecilia Venier Baffo 1525`te Paros`ta doğmuştu. Babası Venier ailesinden Nicolo, annesi de asil Baffo ailesine mensuptu. Korfu yakınlarında gemi ile yaptıkları bir yolculuk esnasında, 1537`de Barbaros Hayreddin `in adamları tarafından kaçırılarak 12 yaşında Topkapı Sarayı `na teslim edilen Cecilia , güzelliğiyle II . Selim `i büyüleyince Nurbanu adını alıp onun gözdesi olmuş, 22 Aralık 1574`te tahta geçen oğlu III . Murad`la birlikte yönetimi ele alınca da Valide Sultan olarak anılmaya başlamıştı. Sultan olduktan sonra Venedik `le olan ilişkilerin gelişmesi için çaba sarf eden Nurbanu Sultan , İtalya `ya gidip gelen tüccarlar ve elçiler vasıtasıyla bu ülkenin mimarisindeki gelişmeleri de yakından izliyordu. Sık sık Mimar Sinan `la bir araya geliyor ve öğrendiklerini paylaşıyordu. Üsküdar `daki Valide-i Atik Külliyesi `ni yaptırırken eserin biçimi ve konumu üzerine büyük mimarla günlerce tartışmıştı.
BİR MİMAR SİNAN ESERİ
Sultan , Çemberlitaş Hamamı `nı yaptırırken de Mimar Sinan `la defalarca fikir alışverişinde bulunmuştu. Bu hamamı, Valide-i Atik Külliyesi `ne gelir sağlamak amacıyla inşa ettiriyordu. O dönemde İstanbul `un nüfusu hızla çoğalıyor ve kente gelen su kaynakları yetersiz hale geliyordu. Mimar Sinan , Nurbanu Sultan `ın hamamı için öncelikle su bulmalıydı. Bir yandan külliyeler, hamamlar, camiler, köprüler inşa eden Sinan , diğer yandan da eski Bizans suyollarını elden geçirip yeni kanallar açarak su sorununu çözmeye çalışıyordu.
Nurbanu Sultan `ın siparişi geldiğinde kentin 45 kilometre dışında Belgrad Ormanları `nın ortasında kalan bentlerin yakınlarında yeni bir su kaynağı keşfetmişti. Hekimler, bulunan yeni kaynağın suyunun şifalı olduğunda karar kılmıştı. Müjdeyi tez elden Sultan `a yetiştiren Sinan , birkaç hafta içinde Çemberlitaş Hamamı `nın temelini atmış ve 1584`te tamamlayıp anahtarı Nurbanu Sultan `a teslim etmişti. DİVANYOLU `NDA ÇİFTE HAMAM
Çemberlitaş Hamamı , Çemberlitaş `ta, Divanyolu üzerinde, I. Constantinus`un (M.S. 324-337) diktirdiği anıtın Vezir Han tarafında yer alır. Hamam`ın karşısında Köprülü Mehmet Paşa Cami, medresesi ve türbesi , yanında Vezir Hanı, eski Dar`ül-fünun binası, civarında ise Sultan II . Mahmut Türbesi , Köprülü Kütüphanesi , Atik Ali Paşa Camii ve medresesi ve Ali Baba Türbesi mevcut. Çemberlitaş Hamamı , birbirinin tamamen benzeri ve bitişik bir çifte hamam olarak planlanmış. Erkekler kısmının girişi Vezir Han Caddesi üzerinde. Giriş üzerinde, etrafı rumilerle bezeli, üç sıra halinde hazırlanmış altı mısralı bir kitabe var. Kadınlar kısmı girişi eskiden Divanyolu Caddesi üzerinde Sultan Mahmut Türbesi tarafındaydı. Kadınlar kısmının soyunma mekanı cephesi , 1968`de Divanyolu Caddesi genişletme çalışmaları sırasında bir miktar kesilmiş. Kesilen kısım altta dikdörtgen, üstte yıldız biçiminde pencereleri olan bir duvarla kapatılmış. Erkekler ve kadınlar bölümlerinin soyunma yerleri, geçişi köşe trompları ile sağlanmış büyük birer kubbe ile örtülü. Etrafında üç kat soyunma odaları var. Her iki kubbede de aydınlık feneri mevcut. Bugün sadece kadınlar kısmının aydınlık feneri orijinal durumda. İnce sütunlara dayanan kemerlerin taşıdığı bir kubbecikle örtülü olan aydınlık feneri zarif bir biçimde bezenmiş. HAMAM MİMARİSİNDEN TAMAMIYLA UZAK
Her iki kısımda da üçer kubbe ile örtülü ılıklık var. Ilıklıktaki orta kubbenin altından geçerek, ahşap bir kapı ile sıcaklık bölümüne giriliyor. Sıcaklık bölümlerinde hamam mimarisindeki geleneklerden tamamıyla uzaklaşılmış. Bu da Mimar Sinan `ın farklı denemeleri sevmesi ya da Nurbanu Sultan `ın projeye müdahale etmiş olmasıyla açıklanıyor. Hamamın toplam 38 kurnası var. Kubbenin altında çok yüzlü büyük bir göbek taşı bulunuyor. Sıcaklık bölümleri kubbelerinde bulunan küçük delikler ile aydınlatılıyor. Delikler cam fanuslar ile kapatılmış. Yapı, Mimar Sinan `ın son dönem eserleri arasında. Ustalığının son döneminde, sadelikten vazgeçmeden, fonksiyon zenginliği, zarafet ve dinginliği bu yapıda buluşturmuş.
Çemberlitaş Hamamı bugün Baltacı ve Bayrak aileleri tarafından ortaklaşa işletiliyor. Ailenin yeni kuşak temsilcileri olan Ruşen Baltacı ve Mustafa Bayrak , eserin restorasyonu için yıllardır uğraş veriyorlar. 1993`te bir proje yaparak Anıtlar Kurulu `na sunmuşlar ve söz konusu proje epey bir tadilat gördükten sonra 2001`de onaylanmış ve restorasyona bir yıl sonra başlanmış. Projenin yarısı tamamlanmış. Kalan kısım ise, 2007`nin sonunda bitirilecek. Hamamın kadın ve erkek kısımları faal durumda. Restorasyon süresince de devre dışı kalmayacaklar. Ancak kadın kabul ve soyunma odaları şu anda farklı bir işletmecide. Söz konusu kısım bu yıl sonunda boşaltılarak restore edilecek ve eski haline geri dönecek. Ruşen Baltacı , `Proje tamamlandığında hamamın yanı sıra günlük kür merkezi olarak da hizmet verecek şekilde plan yaptık` diyor. Günlük kür merkezinin ne demek olduğunu ise şöyle açıkladı: `Bu tür merkezler genellikle kent dışında, kaplıca bölgelerinde yer alıyor. Üniversiteye hamamda kullanılan suyun analizini yaptırdığımızda şaşkınlık içinde kaldık. Çünkü analiz sonucunda hamamın suyunun, soğuk kaplıca suyu özelliğini taşıdığını öğrendik. Hocalara bunun nedenini sorduğumuzda, Sinan döneminde kullanılan su kaynağının değişmeden günümüze kadar geldiğini söylediler. 422 yıldır İstanbul onca felaket gördü, depremler yaşadı, modern çağın tahribatıyla karşı karşıya kaldı. Ama anlaşılıyor ki, tüm gayretlere rağmen Sinan `ın yaptığı horasan kanalları yıkmak mümkün olmamış...`
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN NEŞESİ HAMAM
İşletmeciler bu süreçte en büyük desteği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle `den alıyor. Hamama gittiğimizde tesadüfen karşılaştığımız Karagülle , Çemberlitaş Hamamı `nın klasik bir Türk hamamı olarak faaliyetini sürdüren ender hamamlardan biri olduğunu belirtiyor: `Hamam sadece temizlenme mekanı değildir. Bir kültürün, sosyal yönü ağır basan bir yaşam alanın da ifadesidir. Günlük hayatın stresinden ve talaşından uzaklaşmak isteyen insanların sığındığı bir terapi merkezidir. Kadınlar ve erkekler için farklı bir sosyalleşme imkanı yaratır. Bu yüzden geleneksel kültürümüzün olmazsa olmaz bir parçasıdır. Klasik kültürümüzden hamamı çıkardığınızda geriye derin bir boşluk kalır. Bu projede çalışmaya başladığımda çok şey öğrendim. Tam 52 yıldır her ay birkaç kez gelen hamam müşterilerine rastlıyorum. Bu insanların bazıları çok uzaklardan geliyor. Birkaç saatlerini geçirip, pamuk gibi ayrılıyorlar. Hamam Türk kültürünün neşesidir...`
* Vezirhan Cad . No: 8, Çemberlitaş İstanbul . T: 0212 522 79 74.
GÜNLÜK KÜR MERKEZİ OLUNCA NELER OLACAK
Şu anda olduğu gibi, kadın ve erkek olmak üzere ayrı ayrı iki Türk hamamı. Masaj ve dinlenme salonları.
60 kişilik 2. sınıf lokanta ve her biri 25 kişilik toplam dört kafeterya.
Kadın ve erkek kuaförü, satış ünitesi, aletli jimnastik salonu, jakuzi ve yapının bitişiğinde bir de sauna yer alacak.
|
İstanbul`un 15 tılsımı
|
İSTANBUL - Kültür tarihi araştırmacısı Süleyman Faruk Göncüoğlu `nun hazırladığı `İstanbul `un İlkleri ve Enleri ` adlı kitapta da Bizans İmparatorları Yanko, Vezondan ve Konstantinus`un diktiği bu 15 tılsımlı anıta yer veriliyor. Kitapta, bu tılsımlı sütunların `kenti kötülüklerden, hastalıklardan, depremden ve yılan, çıyan, akrep , kurt gibi hayvanlardan koruduğu, karı-koca kavgasını bitirdiği, insanları sağlıklı ve genç kıldığı anlatılıyor.İstanbul `da Suriçi `nde bulunan 15 tılsımlı anıt ile dikilme nedenleri ve söylenceleri ise şöyle:
Arkadius Sütunu Avratpazarı`nda (Cerrahpaşa ) bin parça beyaz mermerden yapılan merdivenli yüksek sütundaki peri yüzlü heykelin yılda bir defa bir feryat kopardığında yeryüzündeki kuşların heykelin etrafında döndüğüne inanılmış. Bu kuşların binlercesinin yere düştüğü ve bunların halk tarafından yendiği de söylenceler arasında yer alıyor.
Çemberlitaş
Tavukpazarı denilen (Çemberlitaş ) yerde bulunan kırmızı renkli som mermerden yapılan bu sütunun hanedanı kötülüklerden, hastalıklardan ve fesattan koruduğuna inanılmış.
Kıztaşı
Saraçhane `de Büyük Pozantin`in kızının mezarı üzerine dikilen bu tılsımlı sütunun, imparatorun kızını yılanlardan, çıyanlardan ve karıncalardan koruduğuna inanılmış.
Altımermerli Sütun
Altımermer (Kocamustafapaşa ) denilen yerde her biri eski bilginler tarafından altı adet mermerden yapılan ve üzerinde sinek, leylek, horoz ve kurt resmi bulunan sütunun kenti sivrisinek ve kurtlardan koruduğuna inanılmış. Ayrıca, leyleğin yılda iki kere çığlık attığı, birinci çığlıkta bir anda kentin leyleklerle dolduğu, ikinci çığlıkta da tüm leyleklerin ortadan kaybolduğu, horozun 24 saatte bir öterek bütün horozlara önderlik ettiği de söylenceler arasına girmiş.
Kucaklaşmış sevgililer
Bir erkek ve sevgilisinin birbirleriyle kucaklaşmış haldeki tunçtan heykelin, kavga eden karı-kocadan biri heykeli kucakladığında onları barıştırdığına inanılırmış. İhtiyar adam ve kadın
Bilgin Calinus`un beyaz mermer üzerine yaptırdığı ihtiyar adam ve kadın resimli heykelini kucaklayan ve aralarında geçimsizlik olan bir erkek ve kadının hemen boşanacaklarına inanılmış.
Sultan Beyazıt Hamamı `nın altında bulunan dört köşeli sütun Bu sütun sayesinde kente veba hastalığının girmediğine inanılmış.
Tekfur Sarayı `ndaki tunçtan ifrit heykeli
Bu heykelin yılda bir kez etrafına ateş saçtığı, bu ateşten bir kıvımcım alabilen kişinin çok sağlıklı yaşadığı ve genç kaldığına inanılmış.
Zeyrek `te Hazreti Yahya Kilisesi bitişiğindeki mağara Her kış `koncoloz” denilen cadıların bu mağaradan çıkarak, arabalara binip şehri dolaştıklarına inanılmış.
Ayasofya `daki dört sütunlu anıt
Azrail , Cebrail , İsrafil ve Mikail resimleri bulunan bu sütunların her birinin ayrı bir tılsım olduğuna inanılmış.
Atmeydanı `ndaki Milyobar (Örme Sütun) anıtı
300 bin taştan yapılmış olan bu sütunun tepesinde bulunan çok güçlü bir mıknatıs sayesinde İstanbul `un depremlerden korunduğuna inanılmış.
Sultanahmet `e dikilen Burma Sütun
Üç başlı ejderha şeklinde olan bu sütunun başının biri bir yeniçeri tarafından kılıçla koparıldıktan sonra tılsımın kısmen bozulduğu ve İstanbul `da birdenbire akreplerin görüldüğüne inanılmış.
|
İstanbul`un isim efsaneleri
|
İSTANBUL - 9 ayrı dil ve kültürde 33 farklı isimle anılan İstanbul `un eski semtleri de adlarını, halk arasında veya tarih kitaplarında anlatılan ilginç olaylardan alıyor.`Aksaray ”ın, Fatih Sultan Mehmet `in sadrazamı İshak Paşa `nın İç Anadolu Bölgesi `ndeki Aksaray `ı ele geçirdikten sonra o bölgede yaşayanları buraya gönderdiği ve semtin adının buradan geldiği, `Ahırkapı ”nın, Marmara Denizi `nin kıyısında yer alan ve padişah atlarının bulunduğu `Has Ahır ”ın 7 kapısından birisinin bu semtte bulunmasından kaynaklandığı biliniyor.
`Aşiyan ” isminin, Tevfik Fikret `in burada bulunan ve Farsça `da `kuş yuvası” anlamına gelen `Aşiyan ” adlı evinden, `Bağlarbaşı ”nın ise dönemin ünlü bağ ve bahçelerin burada yer almasınedeniyle bu adı aldığı belirtiliyor. `Bebek” ile ilgili olarak anlatılan 2 rivayetten birinin, Fatih Sultan Mehmet `in bölgeyi koruması için gönderdiği bölükbaşının `Bebek” lakaplı olması, diğerinin ise `padişahın semtteki bahçesinde gezerken yılan görüp korkan şehzadesine ‘bebek` demesi ve bundan sonra bahçesinin ‘Bebek Bahçesi ` olarak anılması” olduğu anlatılıyor.
`Beşiktaş ” ismiyle ilgili anlatılan 2 rivayetten biri, semtin ismini Barbaros Hayrettin Paşa `nın gemilerini bağlamak için diktirdiği 5 taştan aldığı, diğeri de burada yaptırılan kiliseye Kudüs `ten getirtilen beşik taşından geldiği yönünde.
`Beyazıt ” adının ise Sultan II . Beyazıt `ın semtte kendi ismiyle anılan bir külliye yaptırmasından geldiği biliniyor. `BAKIRKÖY , ATATÜRK `ÜN ÖNERİSİ ”
Diğer bazı semtlerle ilgili anlatılan olaylar da şöyle: Beyoğlu : Semt adını, İslamiyet `i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus prensinden veya ‘Bey Oğlu ` diye anılan Venedik prensinin burada oturmasından aldı. Bakırköy : Bizans döneminde ismi ‘Makri Hori ` olan semt, 14. yüzyılda Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra ‘Makriköy ` olarak anılmaya başlandı. Cumhuriyet `in kurulmasının ardından Türkiye sınırları içerisinde kalan yabancı kökenli isimlerin değiştirilmesi sırasında Atatürk `ün isteğiyle semt, Bakırköy adını aldı.
Çatladıkapı: Bizans döneminde yapılan surların ‘Sidera` adlı kapısı, 1532`de yaşanan depremde çatlayınca, hem semt, hem de kapı bu isimle anılmaya başlandı.
Çemberlitaş : Bizans `ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu `nun büyük sütunlarından birisi olan Çemberlitaş , bulunduğu bu semte adını verdi.
Feriköy : Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan ‘Madam Feri `ye bölge toprakları bağışlandı ve semtin ismi bu şekilde oluştu.
Galata : ‘Gala` kelimesi Rumca `da ‘süt` anlamı taşıyor ve semtteki süthanelere gönderme yapılarak ‘Galata ` ismi türetildi. Diğer bir anlatıya göre de bu isim, İtalyanca `da ‘denize inen yol` anlamına gelen ‘galata ` kelimesinden geldi.
Taksim : Kelime anlamı ‘dağıtım` olan Taksim adının, Osmanlı döneminde suyun halka dağıtıldığı yer olmasından kaynaklandı. Teşvikiye : İsmin, Sultan Abdülmecit `in, bölgede yeni bir mahalle kurulması için teşvikte bulunmasından geldiği ve bu durum, Rumeli ile Valikonağı caddelerinin kesiştiği noktada bulunan bir taş kitabede de belgelendi. Üsküdar : Bizans `ın ‘Skutari ` denilen ve şehrin Anadolu yakasında bulunan askeri birliklerinden gelen ‘Skutarion `dan gelen bu isim zamanla değişerek Üsküdar `a dönüştü.
Veliefendi : Şeyhülislam Veli Efendi`nin sahibi olduğu topraklar üzerine kurulan hipodrom , semte de Veliefendi ismini verdi.”
KENTİN 33 İSMİ
Çeşitli dil ve medeniyetlerde farklı şekillerde adlandırılan İstanbul , Grekçe `de `Vizantion ”, Latince `de `Bizantium , Antoninya , Alma Roma , Nova Roma ”, Rumca `da `Konstantinopolis , Istinpolin , Megali Polis , Kalipolis ”, Slavca `da `Çargrad , Konstantingrad”, Vikingce `de `Miklagord ”, Ermenice `de `Vizant, Stimbol , Esdambol, Eskomboli”, Arapça `da `Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma ”, Selçuklular `da `Konstantiniyye , Mahrusa -i Konstantiniyye , Stambul ” ve Osmanlıca `da `Dersaadet , Deraliyye , Mahrusa -i Saltanat, Istanbul , Islambol , Darü `s-saltanat-ı Aliyye , Asitane -i Aliyye , Darü `l-Hilafetü`l Aliye , Payitaht -ı Saltanat, Dergah -ı Mualla , Südde -iSaadet” gibi
|
Ayasofya`nın `sır` odası
Ayasofya Müzesi`nde seyyar bir bekçi kulübesinin arkasında yıllardır gizlenen bir oda bulundu. Odanın, Osmanlı`nın son döneminde Ayasofya`da restorasyon yapan ünlü İtalyan mimarın atölyesi olduğu anlaşıldı.
|
Ayasofya `da yıllardır varlığından bile haberdar olunmayan, kapısı seyyar güvenlik kulübesiyle kapatılmış bir atölye ortaya çıkarıldı. Osmanlı `nın son döneminde Ayasofya `da restorasyon yapan ünlü mimar Gaspare Fossati `nin de kullandığı, çöplük haline gelmiş atölyede, restorasyon projeleri, çizimler , fotoğraflar, restorasyon malzemelerinin yanı sıra orijinal kubbe korkulukları, küp, amfora, altın mozaik parçaları gibi tarihi eşyalar da bulundu.
Oda tesadüfen ortaya çıktı. Üç ay önce atanan Müze Müdürü Jale Dedeoğlu `nun, `Girilmeyen başka oda kaldı mı?` diye sorduğu uzmanlardan biri, `Galiba bir oda daha var` dedi. Dedeoğlu , o odanın derhal açılmasını istedi. Tarif edilen yere gidildiğinde, odanın girişine güvenlik görevlilerinin dinlenmesi için seyyar kulübe yerleştirilmişti. Kulübenin çekilmesinden sonra asma kilitle kapatılmış kapıya ulaşıldı. Ancak kilidin anahtarı müzede bulunamadı. Bunun üzerine Müdür Dedeoğlu , kapının tutanakla kırılmasını istedi.
Fossati çalışmış
Gizlenen kapı açılınca çok kötü bir manzarayla karşılaşıldı. Toz ve pislik içindeki odanın girişindeki tezgahtaki 1968 tarihli bir gazete buranın çok uzun süredir açılmadığını gösteriyordu. Odadaki tezgahlardan, proje çalışmalarından ve restorasyon malzemelerinden buranın bir atölye olduğu anlaşıldı. Yaklaşık 10 ton ağırlığında demir iskele, iskele kurmaya yarayan sıpalar, sandık içlerindeki restorasyon malzemeleri ilk göze çarpanlar arasındaydı. Gaspare Fossati , Ernest Hawkings gibi ünlü mimarların çalıştığı atölyedeki proje çizimlerinin önemli olduğuna dikkat çekiliyor.
İtalyan olan Gaspare Fossati , Sultan Abdülmecid `in daveti üzerine Ayasofya Müzesi `nde 1850`li yıllardan itibaren, İstanbul `dan gitme bir Levanten olan İngiliz Ernest Hawkings ise 1955`li yıllarda restorasyon çalışmaları yapmıştı.
Ziyarete açılacak
Atölyede çıkan malzemelerin inceleneceğini belirten Dedeoğlu , şöyle konuştu:
`Yıllardır girilmediği hatta merak bile edilmediği görülüyor. Bunun bekçi kulübesi arkasına gizlenilmesi ise başka bir acı gerçek. Artık müzenin girilmeyen hiçbir bölümünün kalmadığını düşünüyorum. Bu galeri bölümünü de temizleyip ziyaret edilebilir hale getireceğiz. Çıkan eserlerden bazılarını da burada sergileyeceğiz.`
FOSSATİ, ABDÜLMECİT `İ ÇOK ETKİLEMİŞTİ
Çar Nikolay I tarafından İstanbul `a Rus Elçiliği binasının yapımı amacıyla yollanan Garpare ve Guiseppe Fossati kardeşlerin çalışmasından Sultan Abdülmecit çok etkilendi. Bunun üzerine Ayasofya `daki onarım işleri için İtalyan mimar Gaspare Fossati görevlendirildi. 1848 yılında da altın, gümüş ve bakırdan bu onarıma katkıda bulunanlara verilmek üzere Tamir-i Ayasofya madalyası bastırıldı. Yapının iç ve dış sıvaları değiştirildi, mozaikleri meydana çıkarılarak temizlendi, sonra da üzerleri yeniden ince bir sıvayla örtüldü. Kubbeyi dıştan destekleyen kemerler de bu dönemde yapıldı. Ayrıca çift demir çemberlerle kubbe takviye edildi, üst galeride dik durumlarını yitirmiş 13 sütun düzeltildi ve bazı kapılar yenilendi. Milliyet
|
Van'da Hibe Kredi ile Restorasyonu Yapılan Kilisenin Açılışı Yapıldı
Gönderen kadocan5 | 10 Eki, 2007
|
Van'da Hibe Kredi ile Restorasyonu Yapılan Kilisenin Açılışı Yapıldı
|
|
Resmi büyütmek için tıklayın |
Van'ın Edremit İlçesinde Doğu Anadolu Kalkınma Programı (Dakp) Turizm Bileşeni Kapsamında Hibe Kredi ile Onarılan Edremit Kilisesi, Düzenlenen Bir Törenle Açıldı.
|
Van'ın Edremit ilçesinde Doğu Anadolu Kalkınma Programı (DAKP) Turizm Bileşeni kapsamında hibe kredi ile onarılan Edremit Kilisesi, düzenlenen bir törenle açıldı.
Türk Hizmet ve Eğitim Vakfı, Van İl Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, Tarihi Mirası Koruma Vakfı ve Van Turizmi ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Geliştirme Derneği'nın ortaklaşa yürüttüğü ve İl Özel İdaresi ile Ederemit Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı'nın iştirakı ile hazırlanan Edremit Kilisesi Restorasyon Projesi tamamlandı. İlçede varolan tek tarihi yapı olan kilisenin açılışı için düzenlenen törene Türk Hizmet ve Eğitim Vakfı Başkanı Ali Gökben, İl Kültür ve Turizm İl Müdürü İzzet Kütükoğlu ile
vakıf üyeleri katıldı.
Düzenlenen sade bir tören ile yapılan açılışın ardından İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Hizmet ve Eğitim Vakfı Başkanı Ali Gökben, Türkiye'nin her yerinde korunması gereken tarihi eserler olduğunu ifade etti. Bugün de restorasyonu biten tarihi eserin açılışı için düzenlenen törene katılmak üzere Van'da bulunduğunu kaydeden Gökben, Türk Hizmet ve Eğitim Vakfı olarak bu eseri Van'a kazandırmaktan son derece mutlu olduklarını anlattı. Türkiye'de bulunan tarihi eserlerin, onarılarak halkın ve
turistlerin hizmetine sunulması gerektiğini belirten Gökben, "Çünkü bu bir turizm atağıdır. Buraya gelecek olan yerli ve yabancı turistler Van ekonomisine katkı sağlayacaktır" dedi.
Edremit Kilisesi'nin restorasyon projesinin geçen yıl hazırlanarak, Avrupa Birliği'ne sunulduğunu kaydeden İl Kültür ve Turizm Müdürü İzzet Kütükoğlu ise, Akdamar Adası'ndaki anıt müzenin ardından burasını da epitoğrafik müzesi olarak açmayı düşündükleri kaydetti. |
Mudurnu'da restorasyon
Restorasyon çalışmasının ilk etabında 1 meydan, 4 sokak ve toplam 16 ev aslına uygun onarıldı. Mudurnu Belediye Başkanı Metin Soygür, "Burada dizi, belgesel çekimleri yapılıyor. Yatak sayısının artması ile birlikte ilçemize daha fazla turist gelecek." dedi.
Bolu'nun Mudurnu ilçesinde bulunan tarihî ahşap evler onarılarak turizme kazandırılıyor. Kültür turizminin önemli merkezlerinden biri olan Mudurnu'da yıkılma tehlikesi bulunan ahşap evler kurtarılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan "Sokak Sağlıklaştırılması" projesi kapsamında evler eski ihtişamlı günlerine dönecek. Sahip olduğu tarihî ve kültürel varlıkları nedeniyle ilçenin tamamı sit alanı durumunda. Bu nedenle tarihî dokuya zarar verecek inşaat çalışmasına izin verilmiyor. Bir yapı inşa edileceği zaman öncelikle Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'ndan izin alınması gerekiyor. İzin verilen evlerin ise tarihî dokuya uygun olarak inşa edilmesi zorunluluğu bulunuyor. Restorasyon çalışmasının ilk etabında 1 meydan, 4 sokak ve toplam 16 ev, aslına uygun onarıldı. Mudurnu ilçesinde şu anda 380 civarında tarihî ev bulunuyor. Yeşil doğası ve tarihi yapısı nedeniyle yılın her döneminde ilçeye çok sayıda turist geliyor. Geçen yıl bölgenin kültürel zenginliklerini görmek üzere ilçeyi 3 bin civarında yerli ve yabancı turist ziyaret etti.
Doğa ve kültür turizminden daha fazla pay almak isteyen Mudurnu'da yetkililer turistlerin ilçede konaklamasını sağlamak amacıyla mevcut yatak sayısını artırmanın planlarını yapıyor. İlçenin tarihî zenginlikleri ile ilgili bilgi veren Mudurnu Belediye Başkanı Metin Soygür, tarihî evlerin ilçenin turizmi açısında önemli bir yerinin bulunduğunu söyledi. Evlerin korunması amacıyla önemli çalışmaların yapıldığını kaydeden Soygür, yatak sayısının artması ile birlikte daha fazla turistin geleceğini belirtti. Başkan Soygür, "İlçemize her yıl 2 ila 3 bin civarı turist geliyor. Genellikle yerliler geliyor. Burada dizi ve belgesel çekimleri yapılıyor. Ancak bizim turizm alanında bir gelişme yapmamız için şu anda 120 olan yatak sayısını çoğaltmamız gerekiyor." dedi.
ZAMAN
Karargah binasında restorasyon
ESKİŞEHİR (İHA) -
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün karargah binasını restore ediyor.
Koruma ve Yaşatma projelerine bir yenisini daha ekleyen belediyenin, Odunpazarı’nda bulunan ve çıkan yangın neticesinde yok olmaya yüz tutan tarihi İsmet İnönü karargah binasında kamulaştırmanın ardından başlattığı restorasyon çalışmalarında sona yaklaşıldı. Kurtuluş Savaşı sırasında Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü’nün bir dönem karargah binası olarak kullandığı tarihi yapı, çalışmalar tamamlandıktan sonra müze olarak hizmet verecek.
Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir’de bir taraftan büyük ölçekli kentsel gelişim projelerini hayata geçirirken, diğer yandan da önemli koruma ve geliştirme projelerine imza attıklarını söyledi. Yıkılmaya yüz tutan eski hal binasının Haller Gençlik Merkezi’ne dönüştürülmesi ve Büyükşehir Belediyesi Odunpazarı Evleri Projesi ile başlayan çalışmaların artarak devam ettiğini belirten Büyükerşen, "Atıl durumda olan tarihi silo binasını modern bir otele dönüştürdükten sonra, şimdi de İsmet İnönü karargah binasını tekrar kentimize kazandırıyoruz. Geçirdiği yangın sebebiyle tahribata uğrayan ve yok olmak üzere bulunan yapıda restorasyon çalışması gerçekleştirdik. Tarihi binayı, Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak yaşatmayı planlıyoruz. Projenin, tarihimizin yaşatılması ve tanıtılması açısından Odunpazarı bölgesine de büyük katkısı olacağına inanıyorum" dedi.
| Bitmeyen Restorasyon |
| Haber Kaynağı: Milliyet Gazetesi |
12.10.2006 |
Mimar Sinan'ın eserlerinden Mihrimah Sultan Camii'nde, Marmara depreminde meydana gelen hasardan sonra başlayan restorasyon çalışması bir türlü bitmedi. Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tanyolaç, "Restorasyonun 7 yıl sürmesinin savunulacak yeri yok. Ama ödenek sıkıntısı nedeniyle bu gecikme yaşandı. Üç üniversitenin desteğiyle orijinaline uygun restorasyon için çalışıyoruz. Zemin etüdü raporunu bekliyoruz. Bir yılda ancak biter" dedi.
Çatlaklar oluştu
Restorasyon çalışması nedeniyle ziyarete ve ibadete kapanan Mihrimah Sultan Camii, İstanbul'un yedi tepesinden biri olan Edirnekapı'da Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanıyla kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan'a yaptırıldı. 1562'de başlayan inşaat 3 yılda bitirildi.
Marmara depreminde büyük hasar gören caminin mihrap cephesindeki kemerin üzerinde çatlaklar oluşmuş, yer yer sıvaları dökülmüş. Altı dolgu olduğu için kayan camiyi sabitlemek amacıyla dört çelik iskele kurulmuş.
Taşlar numaralandırıldı
Caminin yaklaşık 50 metre yüksekliğindeki minaresi de depremde ortadan çatlamış. Sağlamlaştırmak mümkün olamayınca sökülmüş. Ama sökülen her kullanılabilir taş numaralandırılmış. Uygun olanlar yeniden kullanılıyor.
Yüzlerce penceresiyle "İstanbul'un en aydınlık camisi" olarak anılsa da Mihrimah Sultan Camii'nin kırık camlarından içeriye kediler, güvercinler girmiş.
Can güvenliği yok
Caminin kapılarını Milliyet için açan Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tanyolaç, restorasyonu bitmeden caminin ibadete açılmasına izin vermenin sakıncalı olduğunu belirterek şunları söyledi: "Zemin etüdü için camide sondaj yapmak gerekti. Bu yapılırken cemaatin içerde olması mümkün değil. İçeride çalışma sürerken bir vatandaşın başına bir şey gelse bunu telafisi olur mu? Şu an bir can güvenliği söz konusu değil. Bu nedenle ziyarete ve ibadete kapalı."
Tanyolaç, ortadan ikiye ayrılan minareyle ilgili de, "Kurul kararlarıyla sökülen minarenin yenilenmesinde orijinal taşlardan istifade ediliyor. Paslanmaz çelik zıvana ve mil kullanılarak orijinaline uygun yapılıyor" diye konuştu.
Define aranmıyor
Cami içinde bir, etrafında altı tane çukur açılması ise "Define aranıyor" söylentisinin yayılmasına neden olmuş. Tanyolaç, "Camide define aranır mı? Zemini incelemek için biri içeride, diğerleri etrafında 7 çukur açıldı. Caminin aslına uygunluğu olması için üniversitelerden de yardım alınıyor. Dolgu zemin olduğundan Koruma Kurulu öğretim üyeleri son bir kez daha zemin etüdü istedi. İstanbul Üniversitesi'ne gönderilen etüt raporları inceleme sonucunu bekliyoruz " dedi. |
| Bergama Müzesi'nde Restorasyon |
| Haber Kaynağı: CNN Türk |
22.02.2006 |
Bergama Müzesi'nin Etnografya Salonu, turistlerin ziyaretine kapatılarak, restore edilecek. Müze depolarında saklanan Helenistik döneme ait 53 parça eser ise bahçede sergilenecek. Bergama Müze Müdürü Adnan Sarıoğlu, İzmir Özel İdare bütçesinden Etnografya Salonu'nun düzenlenmesi amacıyla 150 bin YTL gönderildiğini ve bu parayla salonun genişletilerek modernleştirileceğini söyledi. Sarıoğlu, 2006 mayıs ayında salonun restorasyonunun tamamlanmasının ardından tekrar ziyarete açılacağını da belirtti.
Carl Humman ve Alexander Conze yönetiminde 1878 yılında Bergama'da başlayan arkeolojik kazıların sonucunda, 1900-1913 yıllarında akropolde yapılan kazılar sırasında bugünkü Alman Kazı Evi yanında bir depo müzesi yapıldı.
Savaş nedeniyle kazılara ara
Birinci Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen Bergama'daki kazılara 1927 yılında Theodor Wiegand başkanlığında yeniden başlandı. Aynı yıl akropol kazılarına ek olarak Asklepieion'da kazıların başlamasıyla birlikte eserler çoğaldı ve yeni bir müze binası gerekli görüldü.
1932 yılında Bergama'ya gelen Mareşal Fevzi Çakmak konuyla yakından ilgilendi ve yeni bir müze kurulması için emir verdi. Türk-Alman işbirliği ile gerçekleştirilmesi planlanan yeni yapı için, eski bir mezarlık olan bugünkü yeri uygun görüldü.
Mimarlar Bruno Meyer ve Harold Hanson tarafından planlanan proje, 1932 yılı sonunda bitti ve İzmir Valisi Kazım Dirik'in isteğiyle 1933 yılında temel kazma çalışmalarına başlandı. Bergama Müzesi 30 ekim 1936 tarihinde, İzmir Valisi Fazlı Güleç tarafından ziyarete açıldı.
Etnografik eserler, ek binanın yapımından sonra, 1979 yılında, bugünkü müze binası içine alındı. Müzedeki Erken Tunç Döneminden Bizans Dönemine kadar değişik dönemlere ait arkeolojik eserlerin çoğu Bergama ve çevresinde yapılan kazılardan çıktı.
Antik yerleşimlerden çıkan buluntular içinde Pergfamon heykeltraşlık ekolüne ait örnekler, Pitane ve Gryneion'dan gelen Arkaik Dönem buluntuları, Myrina terracottaları dikkat çekiyor.
Bölgeye ait halı, kilim (Yuntdağ, Yağcıbedir, Kozak Bergama dokumaları), kumaş dokuma örnekleri, el işlemelerinin yanı sıra Anadolu'nun diğer yörelerine ait el emeği eserler de sergileniyor. |
|
İshak Paşa Sarayı'ında restorasyon

|
AHMET GENÇ
AĞRI (İHA) - Ağrı Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, İshak Paşa Sarayı'nın aslına uygun biçimde yeniden restore edileceğini, bu kapsamda yapılan yanlışlıkların ortadan kaldırılacağını söyledi.
Muhsin Bulut, yaptığı açıklamada İshak Paşa Sarayı restorasyonu işinde Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile işbirliği halinde hareket ettiklerini açıkladı. Bulut, bu konuda ciddi bir çalışma içinde olduklarını belirterek, "Bizim dönemimizde yapılacak olan çalışmalarda hem saray duvarlarının kuvvetlendirilmesi hem de tarihi dokuya zarar verilmeden yenilenmesi amaçlanmaktadır. Konu hakkında deneyimli firmalar tercih edilerek restorasyonun aslına uygun yapılmasını amaçlıyoruz. Çalışmaya başlanırken sarayın her köşesinin, her bölümünün fotoğraflarını alıp aslına uygun hale getirilerek tamamlanmasını sağlayacağız. Bu sayede bundan önceki çalışmalarda mekana verilmiş zararları da telafi etmiş olacağız" dedi. |
|
|
|
|
|
|
| |
ziyaretci sayisi 44433 ziyaretçi (66380 klik) kişi burdaydı!
dilek copyright |
|
|
|
|
|
|
|
|